17 Ekim 2012 Çarşamba 0 yorum

Android-İOS Karşılaştırma


Android'in iOS'a Göre Artıları
1) Yazılım anlamında Android telefonlarda aşırı bir özgürlük söz konusu. iPhone'da Jailbreak bile yapsanız asla bu özgürlüğü bulamazsınız. Her fotoyu, dökümanı hemen hemen yüklediğiniz her programla işleyebiliyorsunuz (Google Drive ile uplaod edin, bluetooth ile gönderin, çektiğiniz resmi hemen resim editoru programıyla açın, mail atın vs. vs..)
2) Klavye, Klavye, Klavye.... Bir çok çeşit klavye çeşidi mevcut, çok yazıyorsanız ve klavye önemli diyorsanız Android bu konuda rakipsiz diyebilirim, markette birbirinden güzel ve isteğinize göre ayar çekebileceğiniz bir dolu klavye uygulaması mevcut. iPhone gibi tek bir klavyeye mahkum kalmıyorsunuz.
3) Benim gibi mp3, flac gibi müzik dinleme tutkunuz varsa bir çok EQ destekli player mevcut ve ses kalitesi olarak iPhone'dan daha iyi ses aldığınız bir kesin.
4) Donanım olarak (ekran, hoparlör vs..) çok çeşitli alternatifler mevcut.
5) Jailbreak gibi birşeye gerek kalmadan uygulama dosyalarının apk'larını bulmanız, o programı kurmanıza yetiyor. Sadece bazı uygulamaları kurmak için telefonu ROOT etmeniz gerekiyor ki o da yarım dakikalık bir işlem. Jailbreak gibi acaba çıktı mı vs. gibi bir bekleme süreniz olmuyor.
6) SD Kart desteğinin olması ve böylece hafızanın kolayca arttırılabiliyor olması.
7) Telefon ya da SD kart içeriğini herhangi bir program kurmaya gerek olmaksızın micro SD kablo ile PC'ye aktarabiliyorsunuz. iOS'da iTunes kurmak zorunlu ancak kurmak demek ona mahkumsunuz anlamına gelmiyor, iTools ile çile çekmeden aktarım mevcut ama kolaylık olarak Android basıyor tabii.
8) Kablolu kulaklık takmak şartı ile radyo olması. iPhone'da internet bazlı programlara mahkumsunuz.

Android'in iOS'a Göre Eksileri

1) Uygulama, Uygulama, Uygulama.

Eğer uygulama düşkünüyseniz aman diyeyim geçmeyin. Ben bu saplantımı zar zor yenerek geçtim ve iPhone'da bulduğum bir çok uygulamayı Android'de mumla arıyorum. En basitinden İBB Trafik uygulamasını bir iphone'da açın bir de Android'de, aradaki farkı görün. Diğer bir örnek evde Dreambox uydu alıcım var, bu uydu alıcımdaki program kayıtları vs. konularını iPhone'a yüklediğim bir çok programla rahatça düzenleyebiliyorken Android'de adam gibi çalışan bir tane bile uygulama yok. Ötesine geçtim, Dreambox'u cep telefonunuza stream eden DreamLive programının yapımcısına bile yalvardım adam bana ne derse beğenirsiniz "Biz sadece iOS'a çıkarıyoruz, Android asla gündemimizde olmadı ve olmayacak" dedi. Başka bir örnek yeni uygulamalar ilk buraya çıkıyor, örnek Fifa 2013 gidin bakın iphone ve iPAD'e haftalar oldu çıkalı Android'de hâlâ yok. Bunun gibi bir çok örnek sayabilirim. 2010 yılında Android deneyimim olmuştu ve cihazı 1 haftada satmamın temel nedeniydi uygulama konusundaki eksiklerdi şu an ilerlemiş olsa da asla bir iphone gibi değil. Türkçe uygulama zenginliğine hiç girmeyeyim iphone basıyor geçiyor, seksene katlıyor.

Bunlarda bir kaç uygulama farklılık resimleri daha çok var da vakit yok, idare edin.

ResimResimResim

2) İkinci el fiyat avantajı yok. Bildiğiniz gibi iphone'ların 2. eli çok rahat ve değerinde satılabiliyor, ancak aynı şey Android cihazlar için söz konusu değil.

Buradaki farklara baktığınızda 8'ye 2 gibi bir sonuç görünebilir ama bu bence sizleri aldatmamalı, almak istediğiniz platformdan ne beklediğinizi iyi bilmelisiniz, özellikle uygulama konusunda takıntılıysanız ya da uygulama düşkünüyseniz Android sizi fazlasıyla üzecektir, bunu çok açıkça söyleyebiliyorum. 2010'da da böyleydi 2012 bitiyor gene böyle ne yazık ki.
15 Ekim 2012 Pazartesi 1 yorum

Uzaya mı? Yeraltına mı?

Fark etmek, bütün mesele bu… Kendini, çevreni fark etmek, geçmişini, geleceğini fark etmek, dünyayı fark etmek… Farkında olmadığımız o kadar çok şey var ki hayatımızda bizimle beraber sürüklenen. Bazen dalgın olup da cebimizdeki anahtardan bihaber oluruz ya, işte aynen bunun gibi.
Yaşarken ne kendimizin ne de çevremizin farkındayız. Elimizdeki potansiyelin farkına varana kadar da bir hayli zaman geçmiş oluyor. En değerli varlığımız su gibi akıp gidiyor, giderken de benliğimizi alıp götürüyor. Bunun farkında olabilmek gerekir, suyla birlikte aktığını bilebilmek…
Dünyanın en önde gelen insanları, tarihe adını yazdıran, alanında en başarılı olan kişilerin yaptığı tek şey bu… Hayatın farkında olmak. Bu yüzdendir ki neredeyse bütün kariyer koçları aynı konu üzerinde duruyor, aynı beceriyi kazandırmaya uğraşıyor.
Farkında olmaktan maksat nedir ki bu kadar önemli? Sanırım bu soruya en güzel cevabı şu söz ile verebiliriz; “Hiçbir son bir anda oluşuvermez. En başından beri seninle hareket eder.” İşte biz o en başta iken, sonun bizimle beraber hareket ettiğini bilirsek kendimize çekidüzen verir, beyhude uğraşlardan vazgeçeriz. Zamanımızı gereksiz uğraşlar yerine, kendimizi o sonucu elde etmek üzere uğraşır buluruz. Bu bakış açısı bize başladığımız her işte başarıyı getirecek en kıymetli anahtarlardan birisidir.
İnsan türlü türlü donanımlarla dolu bir varlıktır. Bu donanımların farkında olduğumuzda, hem kendimize olan özgüvenimiz artacak, hem de başarıların ardı arkası kesilmeyecektir. Günlük telaş ve uğraşlarla boğuşurken, genellikle farkındalığı atlıyoruz. Oysaki geçen her saniyenin farkında olsak, o gün bize kayıp değil kazanç olacaktır. Daha açık olmak gerekirse, hedefe giden yolda atılmış bir adım olacaktır geçen günümüz. Bizler büyük hayalleri olan birer genç olarak, bu güzel vatanın gençliği olarak, kayıp hanesine yazdırabileceğimiz bir günümüz dahi olmamalı.
Her insanın hedefleri ve hayalleri farklıdır, kimisinin çok yüksek hayalleri vardır, kimisi standart bir yaşam hayali kurar. Ancak bütün bu farklılıkları, değişik hayalleri düşündüren donanım herkeste aynıdır; beyin. Gerek kültürel yaşam, gerekse çevresel faktörler, çocukluk çağı vs. bu hayallerin çeşitlenmesine sebep olmaktadır. Oysaki alanında en iyi insan dahi, bizimle aynı donanıma sahip. Burada anlatmak istediğim şey, bir insan isterse astronot olup uzaya da çıkar, madenci olup yerin altına da girer. Buradaki temel öğe, bu farkındalığı yakalayabilmektir. Bu nedenle bizler sakin bir deniz kıyısında tek başına otururken dahi, hem çevremizdeki milyonlarca hareket ve oluşumun, hem de kendi içimizdeki sonu olmayan potansiyelin farkında olmalıyız. Bir suya bakarken, sadece içme isteği gelip gelmediğini değil, o su içerisindeki moleküllerden, boğazımızdan geçen suyun her bir hücremizdeki faaliyetine kadar ne çok iş başardığını bilmeliyiz. Bu farkındalığı kendi davranışlarımızda da yakalamak gerekir. Yani bizimle beraber hareket eden son, gerçekten bizim istediğimiz son mu? Ya da tersten sorarsak, bizim istediğimiz sonu elde edebilmek için her geçen gün içinde ne yaptık?
Gerçekten düşündüğünde, farkında mısın?
Hayatının ve sonu olmayan potansiyelinin farkında bir gençlikle uzaya çıkabilme hayali ile ..
Emrah ÇETİN
1 yorum

Dergiye Çıkacak tasarımı ile Mendilci Çocuk

9 Ekim 2012 Salı 0 yorum

Tepeören Mevlid-i Şerif Türkce ( Semerkand TV )


0 yorum

Grup Fakih - CÜD - Bİ LUTFİK


 
; Sayfa Başına Dön