27 Şubat 2015 Cuma 0 yorum
Kavga edenleri duyuyorum, Gökyüzünün altında deli gibi ağlayanları.
Sonra,
Ne kadar yalnız olduğumu hatırlıyorum.
Bunun için üzülmüyorum artık.
Ağlarım bazen,
O da istemsiz.
İçimdeki çığlıkların dışa yansıması her biri çünkü.
Bunların hepsi ağlamakla ilgili.
Kendimi sana mecbur hissetmemle ilgili.
"Kendimi sana aciz hissediyorum."

16 Şubat 2015 Pazartesi 0 yorum








Hışımla bir sigara tüttürür 
ve tarafsız bir uykuya dalarsın, uyandığında 
pencereler ve kederin şafağı karşılar seni, borazanlar yoktur; 
bir yerlerde, sözgelimi, bir balık- heryeri göz ve kıpırtı- 
suda oynaşır durur; o balık 
olabilirdin, orada olabilirdin, suya mahkum,
göz olabilirdin, serin ve asılı, 
gayrı-insan; giy ayakkabılarını, geçir 
pantalonunu, hiç yolu yok evlat, hiç- 
olmayan havanın hiddeti, ölü menekşeler misali 
benzeşmişlerin küçümseyişi; haykır, haykır, 
bir borazan misali haykır, gömleğini geçir sırtına, 
kravatını tak, evlat: mandolin gibi 
hoş bir kelimedir keder, ve enginar gibi tuhaf; keder 
bir kelimedir ve bir yaşam tarzı; kapıyı aç, 
evlat; uzaklaş oradan.
Charles Bukowski
11 Şubat 2015 Çarşamba 0 yorum
Güneşin olsun gönlünde kar bile yağsa ya da fırtına olsa, gök bulutlarla ve dünya kavgayla dolsa da güneşin olsun gönlünde, o zaman gelsin ne gelirse.
Başkaları içinde bir diyeceğin olsun, tasada ve bunalımda. Kendi ruhunu şenlendirecek her şeyi söyle onlara da.
Bir şarkın olsun dudaklarında, yitirme sakın yürekliliğini.Güneşin olsun gönlünde, ve inan her şey güzel olacak.
2 yorum
sancılarım matruşka bebeği.
bitmek bilmiyor, elimde değil.
gururum hacıyatmaz gibi
devriliyor, eğiliyor da yıkılmıyor hiç.
sabrım fişeklenmiş bir dinamit.

beni sev, yoksa artık kimseye kan bağışlamam.
güvercinlere yem atmam.
kovalarım hatta.
suça meylederim, mey de içerim, mezar da dişlerim.
nerede bir yanlış varsa ona karışırım.
devlet adamı olurum mesela, devleti soyarım.
siyaset yaparım.
küfür öğrenirim, çok pis küfrederim.
annemi üzerim mesela.
şükretmem asla.
ağlarım ulu orta. 
süreyayı okumam bir daha.
evden kaçarım, aklımı kaçırırım,
intihar edip
bir balık olarak doğarım.
en azından seni unutabilen bi mahluk olmanın tadına varırım.
silah tutarım, kalemi bırakır sigaraya başlarım.
saçlarımı organ mafyasına bağışlarım.
bana en ağır darbeleri verenleri de bağışlarım.
yetim hakkı yiyeni alkışlarım.
yere çöp atarım.
tabağımda yemeğimi yarım bırakır
komşunun çocuğuna bağırırım.
mızıkçılık yaparım.
hem de nasıl!
elimde bir şişe kezzapla dolanır,
sana gülümseyen her kadının yüzüne dökerim.
ilaçlarımı aksatırım yemin ederim.
kusarım zamansız.
yemeğe tuz atmam mesela
bir de siz kusarsınız.
kursağımda bıraktığın hevesimi sömürge devleti haline getirdiğini yazarım bi kitapta.
kitap yok satar, kötü bi kurgu ya!
bebeğim bu ülke has edebiyata aç.
has… diye başlayan küfürler edeceksin şimdi biliyorum, dur.
daha sayacaklarım var.

beni sev;
sana sarılacaklarım,
ağlayacağım konular var.
öpeceğin var, saçlarımı.
bir cenin var, rahmime sığdıracağın.
sana eş olacağım, anne olacağım günler var.

gözlerin: mayın tarlası.
gözlerim: kömür madeniyse onları elmas edebilmek senin işin, işçiliğin.
yüzüne siyahım,
gönlüne mavi.
koynuna dökülecek saçlarım var.
gece yarısı bir bebeğin sesine uyanacaklarımız,
tartışacaklarımız var.

evet,
seni seviyorum: ama bunun konumuzla ne ilgisi var?
lütfen
beni sev:
buna ihtiyacım var. 




0 yorum

Bir Kabus ve Bir Martı

Bir martının kalp atışındaki masumiyette gizlidir İstanbul, bir deniz dalgasındaki ehemmiyette, kalbi kırık bir kızın attığı adımdaki tedirginlikte gizlidir bu şehrin ruhu. O kızın on dokuz yıl geçirmiş gözlerindeki usulsüzlükte ve ruhunda kopan fırtınaların dudağından bir nefes olarak akıp gitmesinde can bulur hayat. O, işte o kız, yarı kırgın cesaretiyle gene kirli bir kalabalığın arasında bir martı gibi. Sanki onu denizden zorla çıkarmışlar da şehrin ortasına hırpalayıp atmışlar gibi. Kanatları olmasa bile adımları sanki bir zamanlar kanatları varmış gibi hafif, dayanıksız, dengesiz. Birazdan öleceğini bilse böyle yürür müydü acaba? Hala böyle asar mıydı suratını?  Onu adeta bir kameranın ardındaymış gibi gizlice gözlemliyorum, biraz daha zorlasam gözümün önündeki hayali objektife dokunabilecekmişim gibi. Gideceği yere dair kafasında net bir fikir var, ama emin olamıyor kendinden. Hiçbir zaman emin olamadı kendinden zaten, çünkü gözlerinde hayatı boyunca kendinden hiç emin olamamış birinin hüznü var. Siyah gözlerine kim yeterince baksa, onu anlar ve hatta düşme hissine kapılırdı bir süre sonra, ne yazık ki kimse gözlerine yeterince bakmadı. Belki de kimse gözlerine yeterince bakmadığı için kendinden asla emin olmadı. Çünkü var olduğunu asla anlamadı, çünkü kimse ona bakmadı, kimse ona bakmadı, kimse ona bakmadı. Oysaki ben can atıyorum ona bakmak için, zihnimin kamerasını yakınlaştırıyorum ona –uzun dalgalı ve ılık bir kahveyi andıran dağınık saçları, solgun ve yorgun bir suratın üzerinde kopkoyu ve karanlık gözler, ince üst dudağı hafifçe kurumuş ve yanaklarında lekeler var- ama sadece hızlı, keskin, tekinsiz adımlarla uzaklaşıyor benden.
Onu kaybediyorum. Gözlerim bu koca taksim meydanında endişeyle bir ileri bir geri gidiyor, o bir martıysa ben de bir güvercinim. Onun öleceğini biliyorum, ondan bütün bu endişem, ondan bütün bu çabam. Onu kurtarmak son şansımmış gibi.
Biraz daha yürüyorum.
İnsanlar çığlık çığlığa kaçışıyor. Hemen o tarafa doğru koşuyorum, yüreğimde sanki binlerce taş düşüyor ayaklarıma doğru, kalbim bir atış sekiyor ve ben
yere bakıyorum
Bir martı kanatları kopmuş bir şekilde yerde. Gözlerimi kapıyorum. Derin bir nefes. Gözlerimi açıyorum. Martının suratı solgun ve yorgun, simsiyah gözleri bir delik gibi ve neredeyse dalgalı, ılık kahveyi andıran dalgalı tüyleri var. köpekler onu parçalıyor.
Yere düşüyorum

Uyandığımda denizdeydim.




0 yorum
Gecenin mürekkebi usulca tenimden yırtılırken, ben milyonlarca çiviyle çakılmış gibi yatağımda, gözlerim açık, apaçık bekliyorum. Günün ağarmasını mı yoksa zihnimin çenesini kapamasını bekliyorum inan bilmiyorum. Kendime yanağımdaki kırmızıdan daha yakın bulduğum bir dostum tarafından bıçaklandım dün gece. Su her şeyi temizler, dedikleri gibi zamanda siler miydi ihanetin ıslığındaki sessiz keskinliği? İnsan günde yüzlerce yalan söyler ama bir tanesini kendisine söylenmiş yakaladığı anda silip atar her şeyi. İnsan günde yüzlerce kişiyi aptal yerine koyar ama bir kişi kendisini aptal yerine koymaya cüret ettiği anda yıkılır bütün özgüveni. Kendimi suçsuz hissediyorum ve yokluğa kapatıyorum. Aslında çok da umutsuz değilim, sadece kalbim kırık. Bıçağın sırtımdaki somut varlığı sıkıştırıyor beynimi.sakin bir denize dalar gibi kendimi zamanın sonsuzluğuna bırakıyorum.çünkü yapabileceğim tek şey bu. Zamanın, acıyan yerlerimi usulca öpmesini beklemek.  ve her şeyin geçeceğine inanmak.


0 yorum
bel kemiğimin üzerinde söndürdü son sigarasını. küçük bi iz, bu kirli gecenin karanlığında kaybolan. imzasını atarcasına bastırdı sıcak külü, kızgın bi turunculuğun yakıcı hissi aniden çöktü sırtıma. belki bi iz bırakmak istedi ona ait bi bedenin üzerinde; bencil bi çocuğun oyuncaklarını yakmasındaki sebep gibi.
küllü bi acı, sıcak bi ürperme yayıldı titrek vücudumda. ait olmuşluğun o ezici ağrısı biniyordu kaburgalarıma. sigaranın ve yanık etin o keskin kokusu burnuma çarptığında, küçük bir şey farkettim.
                tutsak aldığı ruhumun, aciz bedenini de,
                kendine mühürlemişti; uzun, ince bi ölüm çubuğunun kızgın külüyle.
kadınım
diyen yoğun bi fısıltı aktı kulaklarıma doğru. kasıklarımda cehennem azabını bırakıp kendi beyaz cennetine çekildikten sonra, acı bi sigara daha yakmıştı bütün umursamazlığıyla. ıslak dudaklarının arasından gri bulutlar doğuyordu. bakışları sıcak bi kahve telvesi gibi, keskin, sert, kahverengi.
ilk kez utandırmıyordu çıplaklığım. ilk kez böylesine kendimdim tamamen. ruhum onun ruhuna karışmıştı dağınık çarşafın üzerinde. tenim teniyle beraber yanmıştı. saçlarım dolanmıştı ellerine. nefesim karışmıştı onun kirli nefesine…
katran gibi ağır bir gecenin koyu karanlığında kaybettim eskiyi. geçmiş, bütün anılarım, silindi. o katranın içinde boğdum çocukluğumu. ruhumu bağladım onun serçeliğine. içimdeki çocuğu öldürdüm. ona aşık olduğum için kendimden nefret ettim.
o an… ölmek istedim. ölmek… ölürsem bir şey olmazdı, zaten bir ruhum yoktu artık. bacaklarının arasından masumiyet kanları damlayan lanet olası bi cesettim sadece. sahip olduğum her şeyi verebilecek kadar aşık, bunu umursamayacak kadar kör olmuştum o gece… ama zaten bir şeyler görmek istemiyordum. manevi bi körlük çökmüştü göz bebeklerime. duygusuzluk. ama öyle bir şeydi ki bu boşluk, 
gözlerimi çevirdiğimde, savaş meydanının vahşetini kavradım istemeden. kırık bira şişeleri. yoğun votka kokusu. yenmiş limon parçaları ve her yere saçılmış tuz taneleri. boş tütün paketleri. buruşuk ilaç ambalajları. devrilmiş bi viski şişesi. 
kül dolmuş boş bardaklar ve üzerlerinde rujumun suçlu izleri…
aşkı bi tekila bardağında hiç gözümü kırpmadan boğmuştum.
çarşaf. mavi. mavi en sevdiğim renkti o ana kadar. maviye kırmızı karışmış. beyaz karışmış. renkler birbirine girmiş. o karışık gecenin utanmaz bi izi gibi.
yüzümü acıyla buruşturdum. derin bir nefes aldım. o da sigarasından çekti içine bi yudum. sonra yoğun duman yayıldı ciğerlerinden, havasız odanın ağır boşluğuna. dolaylı yoldan, nefesi nefesim oluyordu, dayanamadım, boğuluyordum.
kalktım.
bi kadın gibi. kıvrılarak. kalktım.
pencereyi açtım, içeriye soğuk gece doldu bi sel gibi. rüzgar suratıma çarptı. üşümedim. kalçamda yüzlerce çizik ve nar çiçeği renginde morluklar. kağıt kesiği gibi bi acı. kasıklarım. karnımın hemen altı. zevkli bi ağrı. yavaşça. yayılıyordu.
sanki zehirlenmiştim, zehirlenmiştim ve zehir ele geçiriyordu bedenimi.
ölüyordum. kalbim yavaşça duracaktı.
ona baktım. zorlu bi zafer kazanmış bir komutan gibi parıldıyordu üzgün gözleri. küllü bakışları dolanıyordu üzerimde. dudaklarının kenarında şeytani bi gülümsemenin izleri. kırmızı yanakları. elleri. kan.
kırmızı. o.
mavi. ben.
gece. karanlık. koyu. siyah.
ona doğru yürüdüm. dikleştirdi kendini. ötmeye hazırlanan bir horoz. fare görmüş bi kedi.
eğilip yanına oturdum. bedeni sıcak hala. kalorifer peteğinin kenarına oturmuşum gibi. teninin üzerinde damlacıklar vardı. berrak. tuzlu. benim eserimde onlar. gülümsedim. acıyla. üzerime tişörtünü geçirdim yavaşça.
koku.
küçükken annemin yastığını kokladığım zamanki huzuru hissettim. aynısı.
sanki zaman ve mekan yok olmuş, uzay bükülmüş, o ve ben evrenin sonsuzluğunda kaybolmuş gibi oturuyorduk öylece.
sessizlik.
sinir bozucu.
ama susmaya devam ettim. biliyordum. adım gibi biliyordum bir şeyi. öyle ki bu gerçek elimi sıcak ütünün tabanına bastırmışım gibi acıtıyordu canımı.
yolun sonuydu artık.
o gece, her şeyi tüketmiştik. lanet olası bi hırsla, kadehlerimizde kalan son aşk damlalarını hızla tüketmiştik.
biliyordum.
o gece ikimizi de öldürdüğümü biliyordum. birbirimizi bitirdiğimizi. aç bi vampir gibi son damlasına kadar emmiştik aşkı.
biliyorduk.
gece. katran gibi ağır. ağdalı. yağışıyordu üstüme karanlık. nefes alamıyordum. kalbimi hissetmiyordum. belimde bi sigara yanığının sönmekte olan acısı vardı, biraz da kasıklarımda hafif bi ağrı.
başka bi his yok.
gidiyorum ben.” dedim. sesim küçük bi kız kırgınlığında ana bi kadın kadar güçlü yankılanmıştı loş ışığın altında. 
yanından kalktım. 
pantolonumu geçirdim titrek bacaklarıma, saçlarımı topluyordum ki, derin bi nefes aldı. en sevdiği yanımdı saçlarım. uzun. dümdüz. belime kadar. dağınık.
saçlarımda ellerinin izleri vardı hala.
odaya dönüp tekrar baktığımda, duvarın o solgun köşesinde gördüm kendisini. gözleri kapalıydı, kafası iyi. “gitme” demesini bekledim.
belki de gitmezdim hiç.
bekledim. belki de oyalıyordum kendimi. belki de inanmak istiyordum daha kalacağıma…
buruk bi gülümseme kuru dudaklarıma yayıldığında, “hoşça kal.” diye fısıldadım.
yüzü buruşur gibi oldu.
öpmeye doyamadığım yanaklarına tek bi damla süzüldü, hafifçe bi parıltı yaydı loş ışığın altında.
kapıyı kapadım.
gecenin karanlığına kendimi bıraktım.
dünya bambaşka bi yer oldu.


0 yorum
Küçük bir mektup, senin için.
Merhaba. Öncelikle, sana teşekkür etmek istiyorum. Benim gibi birine gidip aşık olduğun için, ki bu bence büyük başarı. Her neyse, şimdi sana bu mektubu yazıyorum çünkü sana söylemek istediklerim var ve bunlar yıllardır içimde büyüyüp duran şeyler.  Hep yapmak istediklerim, umutsuzca hayalini kurduğum saçma sapan bir sürü şey…  Fakat şimdi de bütün bunlar hayal olarak kalsın istemiyorum, çünkü artık sen varsın. Seninle yapacağım bir sürü güzel şeyin listesi gibi düşün, tabi istersen. Sen istemezsen hiçbir anlamı olmaz çünkü. Ama eğer sen istemezsen, bende istemem zaten. Bu yüzden dert etme.
Önce, seninle uyumak istiyorum. Yıllar boyu soğuk yataklarda yapayalnız uyudum. Kafamda ağır düşüncelerle… Ayaklarımda hep çorap vardı, çünkü onlar çabuk üşür biliyor musun? İki tane yastığım olurdu hep, diğerine sarılarak uyurdum.Şimdi, lütfen artık benimle uyu. Ben sana sarılmak, sıcaklığını tenimde hissetmek istiyorum. Belki de hayatımda ilk defa, gülümseyerek uykuya dalmak istiyorum. Ayaklarınla ayaklarımı sar ve küçük bir öpücükle uykuya dalmaya uğurla beni. Sen yanımdasın ya artık, hiçbir kabus giremez artık rüyalarıma.
Sonra, sabah uyandığımda göreceğim ilk şey senin o güzel dudakların olsun. İlk hissedeceğim şey de, ılık nefesin. İçimi bir sıcaklık kaplasın böyle, içim içime sığmasın. Gülücüklerle uyandırayım seni, yaramaz bir kız gibi. Sen de uyan, ama bir süre uzan yatağın üzerinde, seni seyretmek isterim çünkü. En güzel olduğun hali tek bir saniye bile kaçırmak istemiyorum.
Sonra, üstüme senin gömleğini geçireyim,  kare kare olsun her tarafım. Munzurca gülümseyim sana, sen de kareli gömleğin üzerime ne kadar da yakıştığını düşün. Mesela.
Beraber kahvaltı yapalım, ben çok güzel tost yaparım biliyor musun? İstersen çok güzel yumurta kırarım, sen iste yeterki, dünya mutfağını ayaklarına yığarım.  Hafif kahve koksun mesela mutfak, arkada caz müzik tınılasın. Hayallerimizden bahsedelim, gelecekten. Geçmişi, acıları silip atalım sadece o an için. Sadece biz olalım orada, sen ben ve müzik. Bana beni sevdiğini söyle, çünkü buna gerçekten ihtiyacım var.
Beraber İstanbul’u gezelim. Ellemi tut, çünkü seni hiç bırakmak istemiyorum. Kadıköy’ün ara sokaklarına dalalım beraber, bütün oralar bizim olsun. Sadece bizim. Çılgınlıklar yap mesela, aniden dön öp beni. Sıkıca sar belimi, iyice sar. Sar ki beni hiç bırakma. Vapura binelim mesela. En arka tarafa geçip, aşkımızı istanbul’a haykıralım. Martılara simit atalım, birbirimize sarılıp denizin vapurun altından kayıp gidişini izleyelim. Sonra, Ortaköy’de kumpir yiyelim, denize karşı. Boğaz ayaklarımız altında olsun, aşkımız da o boğazlar kadar engin… Sen bana masallar anlat, sesin, ki en güzel müzik bana.
Eve gelmiş olalım, yorgun argın. Direk koltuğa yığılalım beraber. Ben senin kucağına başımı koyayım, o sırada saçlarımla oyna. Onlar senin için uzattım biliyor musun? Uzun saçı sevdiğini tahmin edebiliyordum çünkü. Belime kadar uzanan dümdüz saçlarımla dalga geç, bende senin kıvırcık saçlarının çok dağınık olduğunu söyleyeyim. Şakalaşalım öyle, sen beni sinir et, bende seni gıcık edeyim. 
Evet evet, kavga da edelim. Ama biliyor musun ben seni kıramam. Tamam derim, susup otururum. Seni kırmaktansa her şeyi kendi içime atarım daha iyi. Sen bu suskun halime daha da sinir olursun. Ben seni çoktan affetmiş olurum, çok üzülme yani.Sana aşık kalbim, nasıl olur da seni affetmez? Sen, gönlümü almaya çalışırken türlü şebeklikler yap mesela. Dayanamıyım, hafifçe gülümseyim. İşte bir kızın verebileceği en büyük frikik, kızgın gibi görünmeye çalışırken hafifçe gülümsemesi. O an anla mesela seni çoktan affettiğimi. Öp beni sonra, defalarca hem de. Ben sana hiç doymayacağim çünkü. Tekrar tekrar öp beni. Ben seni öpemem, sen başlamalısın ilk, çünkü çok utanırım bir de öpmeyi beceremem. Bana öpüşmeyi sen öğret, dudaklarının tadını alayım, teninin kokusunu.
Uzatmak istemiyorum… Çünkü seninle yapacak o kadar çok şey var ki! Zaman kaybetmek istemiyorum. Ama kısaca, beni sev. Çok sev beni… Buna ne kadar ihtiyacım olduğunu bilemezsin. Beni kimse sevmedi şimdiye kadar, ama sen sevgiye boğ beni. Ben sıkılmam. Sarıl öp bir şeyler yap. Annem bile hiç okşamadı saçımı benim. Sen okşa ama, geceler boyu..
Ve son olarak, sana çok teşekkür ediyorum, bana yardım ettiğin için. Beni bu koskoca yalnızlık çukurundan çıkarıp, aydınlığa kavuşturduğun için. Sana gerçekten minnettarım. En kısa zamanda, gelip beni bulmanı bekliyorum. Geç kalırsan öleceğim çünkü…
Sevgilerimle.


 
; Sayfa Başına Dön