29 Ağustos 2012 Çarşamba 0 yorum

Mobil cihazlar uykumuzu bozuyor

Yatmadan önce kullanılan tablet ve telefonların ekranlarından yayılan ışığın, özellikle genç yaştaki kişilerde uyku sırasında salgılanan melatonin hormonu seviyesini düşürdüğü keşfedildi.



ABD merkezli Rensselaer Politechnic Enstitüsü tarafından yapılan araştırmaya göre, elektronik aletleri uyku öncesinde iki saat boyunca kullanmak, uyku sorunlarına neden oluyor. Bu sorun, LED ve LCD ekranların, vücut saatini düzenleyen melatonin hormonu salgısını salgılamasından kaynaklanıyor ve gençler bu durumdan yetişkinlere göre faha fazla etkileniyor.
Dailymail’in haberine göre, yapılan deneylerde 13 kişiye özel gözlükler giydirilerek, film izlemek, kitap okumak ve oyun oynamak için kullandıkları tabletlerin ekranlarından yayılan ışığın etkisi gözlemlendi. İki saat boyunca ışığa maruz kalanlarda, salgılanan melatonin hormonunun ortalama yüzde 22 düştüğü görüldü.
MELATONİN NEDİR?
Melatonin, gece saatlerinde ve sadece karanlık ortamda beyindeki epifiz bezi tarafından salgılanan, vücut saatinin düzenleyicisi olan hormon olarak biliniyor. Gece ışıklı ortamda uyumak melatonin salgısını yavaşlatıp uyku düzenini bozarak diyabet, obezite ve göğüs kanseri gibi ciddi hastalıkların ortaya çıkma riskini önemli oranda artırıyor.

Araştırmalarda elde edilen sonuçlar, melatonin hormonu seviyesinin uykudan önce vücudun maruz kaldığı ışık tarafından da etkilendiğini gösteriyor. Tabletlerin ekranlarından yayılan ışıklar, bir saatlik kullanımda hormon seviyesini çok fazla etkilemezken, kullanım süresi iki saati aştığında melatonin seviyesinde ciddi bir düşüş yaşanıyor.
'GECE UYUMAMIZI ENGELLEYEN MOBİL CİHAZLAR MI?’
Araştırmacıların sonuçlar hakkında bilgilendirdiği mobil cihaz üreticileri, ekran ışığının vücudu nasıl etkilediğini araştırıyor. Bu sorunu azaltmaya yönelik bir çözüm olarak elektronik aletlerin ekranlarının parlaklığını azaltıp kullanmayı öneren araştırmacılar, sadece tablet ve bilgisayarların değil, kendinden aydınlatmalı her ekranın aynı etkiye sahip olabileceğini ifade ediyor.

Araştırmacılar, ekran parlaklığı artırılmış elektronik aletlerin, gece uykusuzluk çekenlerin sorununun temelinde yatabileceğini öne sürülüyor. Özellikle ergenlik çağındaki gençlerin bu ışıktan yetişkinlere göre daha çok etkilendiği belirtilirken, gece yatmadan önce elektronik alet kullanımının ebeveynleri tarafından kısıtlanması öneriliyor.
0 yorum

Dahi Kitapçık

Apple'ın gizli 'Dahi Kitapçığı' sızdırıldı

Gizmodo sitesi, Apple’ın gizli eğitim kitapçığına ulaştı. Kitapçık, Apple Store mağazalarında çalışan satış elemanları için müşteriyle nasıl iletişim kurulması ve satış yapılması gerektiğini detaylı bir şekilde anlatıyor. Kitapçık, gerçek olup olmadığı konusunda şüphe uyandıracak kadar komik bir içeriğe sahip.



Apple’ın gizli eğitim kitapçığı internete sızdırıldı. Gizmodo, kitapçığı baştan sona incelediklerini belirtti ve gözden geçirdikleri bilgilerin bir kısmını sayfasında yayımladı. Sam Biddle imzasıyla verilen haberde dikkat çekilen bazı başlıklar şunlar:
‘Dahi Eğitimi Öğrenci El Kitabı’ adındaki kitapçık, Apple’ın hazırladığı en yeni eğitim kılavuzu olma özelliğini taşıyor. Gizmodo’nun ‘müşterileri tanıma ve onları memnun etmeye odaklı’ olduğunu belirttiği oldukça kapsamlı ‘çalışma kitabı’, çalışanların empati yetenekleri artırmayı öngörüyor.
Kitapçıkta yer alan başlıklar neredeyse tamamen teselli etme, neşelendirme ve hataları düzeltmeye odaklı. Gizmodo’nun çıkardığı sonuca göre, kitapçığın sunduğu ana mantık, “mutlu bir müşteri satın alan müşteridir” düşüncesi.

“DAHİLER İÇİN ACEMİ BİRLİĞİ”
Apple’ın mavi renkli “dahi” tişörtünü giymeden önce (satış elemanları) yapmanız gereken şey, 14 günlük zorunlu eğitime katılmak. Bu eğitim sürecinde “Hata Tanımlama Hizmetleri Kullanımı”, “Bileşenlerin İzole Edilmesi” ve “Empatinin Gücü” başlıklarında, birbiriyle tamamen ilgisiz görünen eğitimlerden geçiyorsunuz.
Eğitimin amacı, dahi adaylarını ‘dahilerin davranış biçimleri ve karakterleriyle’ donatmak. Kitapçığın yedinci sayfasında, dahiler için bir “Ne” ve “Nasıl” listesi yer alıyor ve “Bir dahi ne yapar? Eğitim. Nasıl? İncelikle” gibi ifadeler yer alıyor.
Bir diğer ifade, “Dahi, sahiplenir. Anlayış gösterir. Önerir. İkna ederek ve Evet’e ulaşır. Saygıyla.” Gizmodo’nun yorumuna göre, buradaki fikir şefkatli görünmek ve pasif görünüm altında müşteriyi ikna etmek, empati yoluyla satışı gerçekleştirmek.
KONTROL LİSTESİ
Kitapçığın 39’uncu sayfasında, Dahi’ler için ‘Dahi Yetenekleri, Davranışları ve Değer Kontrol Listesi’ yer alıyor. Satış yapmak, beş harfle tanımlanan bir bilim olarak anlatılıyor. Bunlar A)pproach, (P)robe, (P)resent, (L)isten, (E)nd. Yani sırasıyla Yaklaşım, Araştırma, Sunma, Dinleme ve Bitirme/Satış Yapma.
Gizmodo, bu süreci şöyle yorumluyor. Müşterilerden birinin yanına gidin ve size arzularını, güvensizlik hissini ve ihtiyaçlarını anlatmasını sağlayın. Ona satın alabileceği şeylerin listesini sunun. Ardından, müşteriye son kararı kendisi vermesi gerekiyormuş hissini verin... Kılavuzda bu konuyla ilgili geçen bir ifade, “Tüm Apple müşterileri kendilerine güç verildiğini hissetmeli.”
“ÖZÜR DİLEMEYİN”
Empati, Dahi kitapçığında çok fazla kullanılan bir kelime. Empati, Apple Store’larda çalışan Dahi’lere, ‘bir başkasının ayakkabılarıyla bir mil yol almaları için cesaret’ veriyor. Burada bahsedilen bir millik mesafe, kredi kartının POS cihazında geçtiği mesafe.
Apple Store çalışanlarına, yani mavi tişörtlü dahilere verilen önemli bir ders, “müşterilerden özür dilenmemesi.”Tersine, mağazaya ürünü bozulan veya başka bir hayal kırıklığı içinde gelen müşteriyle farklı bir empati kurulması isteniyor. Dahi, müşterinin ortaya koyduğu duygular nedeniyle pişman olduğunu göstermek zorunda. Örneğin, “Memnun kalmadığınız için üzgünüm” veya “Cihazınızın bozulması talihsiz bir durum” gibi sözler kullanmalısınız. Ama özür dilemek yok.
Bu durumda kullanılabilecek bir alternatifte var. Bu da “Üç F” yöntemi: Feel, Felt, Found. Yani Hissetme, Hissettirmek ve Bulmak. Bu yöntem özellikle müşteri hata yaptığında veya yanlış bilgiye sahip olduğunda işe yarıyor: Örnek:
Müşteri: Bu Mac çok pahalı.
Dahi: Bu konuda kendinizi nasıl hissettiğinizi biliyorum. Fiyatın biraz yüksek olduğunu hissettim(anladım) ancak yazılım ve kapasite açısında gerçek değerin bu olduğunu gördüm(buldum).
Gizmodo’nun yorumuna göre, bu harika bir manevra çünkü müşteri ile Dahi’nin yer değiştirmesini sağlıyor. Müşteri, bilgisayarın aslında çok pahalı olmadığını düşünüyor ve satın alım yapıyor. Bu örneğin ardından, kitapçık benzer diyaloglar içeren 20 senaryo daha sunuyor.
DAVRANIŞ ŞEKİLLERİKitapçığın 45’inci sayfasında, Dahi’lerin nasıl davranışlar ve tavırlar sergilemesi gerektiği yer alıyor. Yeni işe alınan Dahi’ler için vücut dilinin nasıl kullanılacağına da dikkat  edilmiş. Örneğin, işe yeni başlayan çaylak Dahi, ellerini beline koymamalı veya müşteriye yan bakmamalı. Böyle yaparsa agresif ve şüpheli duruma düşebilir. Ayrıca, burnunuzu kaşımanız da “şüphe veya gizlilik” belirtisi anlamına geliyor.
80’inci sayfada, müşteriyle anlaşmazlığa düşmenin yasak olduğu anlatılıyor. Anlaşmazlık, empati erdemiyle çelişiyor. Empatinin teselli etme, acıya ortak olma, sempati gösterme ve hayal kırıklığını pişmanlıkla karşımala içerikleriyle hataları düzeltmek gerekiyor. 82’nci sayfadaki bir örnek:

Müşteri: Bu cihazda iOS (Apple işletim sistemi) çalışmıyor.
Dahi: Aklınıza böyle geldi değil mi? Öyle görünüyor ki iOS bu versiyonda çalışıyor.
SAKIN SÖYLEMEDahi kitapçığının 30’uncu sayfasında söylememesi gerekenler var. Örnekler bol: “Bilgisayarınız bozuldu mu asla demeyin... Apple yazılımında bir açık olamaz. Bunu ‘bir durum’ söz konusu diye belirtin... Bir sorunu imha etmezsiniz, onu azaltırsınız... Apple ürünleri ‘sıcak’ olmaz, en fazla ısınırlar.
Yaşanan hataları bir felaket boyutundan daha önemsiz bir seviyeye indirmek panikleyen bir müşteriyi sakinleştirmeyi amaçlıyor. Önemli nokta, iyi bir dil kullanarak bir sorunu çözümleyebilmek. Kısaca yazılımda böcek yoktur, diz üstü bilgisayar ısınmaz, çökmez.
“KORKUSUZ GERİ BİLDİRİM”Dahi kitapçığı sayfa 58: Çalışanlar olarak sürekli açık diyalog kurun. Niyetiniz olumlu olsun. Amacınız birisine yanlış yaptığını söylemek değil, empati kurmak ve pozitif aura saçmak...
60’ıncı sayfada iki Dahi arasında geçen bir diyalog örneği:
“Merhaba arkadaş Dahi. En son etkileşiminde müşterinle yaptığın konuşmaya tanık oldum ve senin için geri bildirimlerim var. Bu iyi bir zaman mı?
“Evet, konuşabiliriz.”
“Müşterinin iPhone sorununu çözerek iyi bir iş çıkardın. Ancak müşteriyle ne kadar hızlı konuştuğun konusunda endişem var. Sanki etkileşimden kaçmak istiyor gibiydin ve müşterinin daha fazla sorusu varmış gibi görünüyordu...”
Birkaç dakika sonra: “Geri bildirimi dinlediğin için teşekkür ederim. Gelecekte bana işaret etmeyi ve müşterilerle yardım istiyorsan haber vermeyi unutma.”
“Çok teşekkür ederim!”
Gizmodo, ortaya çıkardığı Apple kitapçığıyla büyük yankı uyandıracak gibi görünüyor. Çalışanlarını komik robotlara benzetmek istediği anlaşılan Apple’ın nasıl bir yorum yapacağı belirsiz.
28 Ağustos 2012 Salı 0 yorum

BUNLARI YAPMAK KOLAY MI ZOR MU?…



Şimdi böyle bakınca hiç de zor görünmüyor ama insanın aklına gelen soru da şu olmalıdır: Bütün bunlar kolaysa neden herkes yapamıyor? Yok, zorsa ben nasıl yapabilirim ki? İşte, bu soruların yanıtı ‘içimizden geçen yol’dadır. Yapmak istediğim şeyi gerçekten istiyor muyum? Yoksa, kendi gözümde başarılı olmak için mi istiyorum? Çevreme başarılı görünmek mi istiyorum? Kendimi ne ölçüde zorlayabilirim? Kendimi zorlamam mı gerekiyor? Sınavı kazanmak için gençliğimin en güzel yıllarını feda mı edeceğim? Bütün bunları göze alsam bile kazanmamı kim garanti edebilir? Eğer kazanamayacaksam bunca çaba boşa gitmiş olmayacak mı?
Ünlü bir biyologun şu sözleri hepimiz için yol ışığıdır: ‘İnsan yediğiyle değil, sindirdiğiyle beslenir’. Biz de hayatımıza değer kazandırmak için pek çok şey yaparız. Bu çabalarımızın hepsi işimize yaramaz ama sindiklerimiz bizi yaşatır. Doğru bir hedef için gösterdiğimiz çabalar hiçbir zaman boşa gitmez. Hayat hep bana bunu öğretmiştir. Siz doğru bir hedef seçin ve birlikte yürüyelim. Sonuç ortak başarımız olacaktır.
0 yorum

Liderlik ile Yönetim Arasındaki Farklar


0 yorum

Hayat

Sahilin ötesini görebilseydiniz,
Ne düşündüğümü bilirdiniz.
Dalgaları duyabilseydiniz,
Ne düşündüğümü bilirdiniz.
Kaldırın inatçılığın örtüsünü
Ve pencereden bakın.
Ne düşündüğümü bilirdiniz,
Görebilseydiniz uzlaşıyı.
İçinizde inanç olsaydı benimki gibi,
Benimle biraz yürüyebilirdiniz.
Benimle yürüyebilirdiniz,
Görseydiniz boyadığım renkleri.
Eğer dokunmak istiyorsanız
Benim gibi gökyüzüne,
Arzularınız canlanırdı o zaman.
Ve sonraki yaşamımda,
Birlikte uçabilirdik.
25 Ağustos 2012 Cumartesi 0 yorum

Sana Kurban Olayım...

gece gökte yildizlar da
dinleyun dertlerumi
yarde iman kalmadi hoy nayino
bilmeyi hallarumi
nayinoma kurbanis oy

nayinoma nayino nayinoma kurbani
çatma kaşlaruni da al vereyim bu cani

derdumi yazacağum da
komar yapraklarina
okurken aksun yaşlar da nayino
duşsun yanaklaruna
nayinoma kurbanis oy

nayinoma nayino nayinoma kurbani
çatma kaşlaruni da al vereyim bu cani

sevdaluk ince maraz da
yakayi canumuzi
vazgeçersak eğer sendan nayino
döksünler kanumuzi
nayinoma kurbanis oy

nayinoma nayino nayinoma kurbani
çatma kaşlaruni da al vereyim bu cani
0 yorum

Olur Ya...


0 yorum

KELEBEK SITMASI


Ölürdüm. İnan ölürdüm. Gözlerime hiç yağmur damlası düşmese ölürdüm. Kelebekler ağlamasa ölürdüm. Ölürdüm gemiler denizin üstüne beyaz köpüklü kahkahalar çizmese. Ölürdüm uçurtmalar poz vermese şehrin engebeli serinliğinde. Yanımdan gülücüklü çocuk oyunları geçmese ölürdüm. Ölürdüm sen aklıma gelmesen. İçimde kanat çırpmasan kelebeğim. Ölürdüm bir fırsat yakalasam efkarlı bir gecede. Bir an bulsam
zembereği kırılmış kaçmazdım. Hemen oracıkta ölürdüm... Hey!... Ölümlüler!... Fırsatlar ülkesinin ölümlü ve gülünç yolcuları!... Mola sandığınız bu küçük titreşim hayatın ta kendisidir. Onu sımsıkı tutun. Onu içinizde sımsıkı tutun, koruyun. Onu kendinizden koruyun. Sonsuz ışıltısı yanıltmasın sizi. Bu kıvılcım kutudaki son kibrit tanesi... Onu elinizden kaçırmayın. Çıkamazsınız bir daha asla içinizden. Bir daha görünmezsiniz aynalarda. Dökülür sırlarını. Dökülür bir ana denk düşen asırlarınız. Dökülür hüzünleriniz ve gözyaşlarınız ellerinize... Kelebeklerin de böyle güzel elleri olur muymuş canım? Böyle de güzel gülünür müymüş? Havalara atılıp dünyalar; böyle de zıp zıp zıplatılır mıymış? Türküler de sarhoşluk verir miymiş adama? Adamı zıvanadan çıkarır mıymış? Başını da belaya sokar mıymış? Adamın numaralarla arasını bozar mıymış? Adamı her şeysiz her şeysiz ortalıkta bırakır mıymış? Bu nasıl kelebekmiş böyle canım? Kelebekler adamın canını acıtır mıymış? Adamın canını acıtır
mıymış?.... Ellerim çarpıntıların minicik ömürlerine şerh düşüyor durmadan. Rötuşlu resimlerim canımı acıtıyor. Kahretsin çok iyi görünüyorum yine. Flaşlar patlıyor ve kahretsin iyi ve yapayalnızım yine. Dokunamadan
hiçbir şeye...

Kanatlarına dokununca uçamazmış kelebekler doğru mu? Renkleri dökülürmüş çiçeklerin üstüne. Söyle doğru mu uçamayınca öldüğü kelebeklerin? Doğru mu ellerinde üşüyen bu kimsesizlik? Gözlerine inen buğu, içini titreten uçma korkusu. Haydi durma kelebeğim ellerimi tut!... Haydi yüreğime bas!... Haydi kapat gözlerini!... Haydi beni iterek sıçra!... Uç…

Uç...
Uç...
Unuttun mu? Hani toplatıldı ya insanların kanatları… Hani uçmalar kaldırıldı ya…. Hani birbirini yiyor ya dünya… Hani kan gövdeyi götürüyor ya… Hani insanlar görmüyor ya birbirlerini… Hani gözleri bozulmuş ya yüreklerinin… Hani saçak altlarında birileri içlerini çekiyor da duymuyoruz ya… Hani karlı dağlar geçit vermiyor ya… Hani elimizden bir şey gelmiyor ya… Hani donmuş gibiyiz ya yüzyıllık bir soğuktan… Hani ağlıyoruz da gözlerimizde yaş birikmiyor ya… Hani ölüyoruz da hayat başımızdan gitmiyor ya… Hani seviyoruz da ellerimiz yaşamaya yetmiyor ya… Hani yetmiyoruz ya birbirimize…
Yetmiyoruz ya kendimize... Senin dünyamı değiştiren bir başkalığın var kelebeğim.
Senin avuçlarıma
Beyaz
Bir
Güvercin
Gibi sığınan küçük güzel ellerin var. Senin beynimi ürperten bir sessizliğin var. Bazen bir kor yumağı gibi içime düşüp ıssızlaşıyorsun. Bazen kendine kıvrılıp koskoca bir yokluk oluyorsun. Bazen biriktirilmiş bütün kelimelere sağırlaşıyorsun. Duymuyorsun. Hey!... Hey!... Kelebeğim!...

Hey!..SES, üşür. AŞK, çift kişilik bir yalnızlıktır. HAYAT, ölüme ulanmış tiz bir çığlık… ÖLÜM, ışığı kemiren kör bir karanlık… SEN, her yeri kaplayan ince bir serap… BEN, küçülüp azalan bir kum tanesi... Kelebeğim, kaç kum tanesi var dünyada biliyor musun? Peki kaç yıldız var gökyüzünün karanlık perdesinde? Kaç çocuk sesleniyor içinden annesine? Kaç hayat çağırıyor kollarını açarak bizi? Kaç ölüm gözlüyor yolumuzu? Kaçı beni bekliyor bilmecelerin? Kaçı bekliyor seni? Kaçı bekliyor
İkimizi... Doğmayacak bir çocuğu bekliyor kimi kadınlar. Gelmeyecek bir gemiyi bekliyor kimi adamlar. Büyümeyi bekliyor kimi lanet çocuklar. Cinnetlerini bekliyor kimi soğuk kanlı deliler. Ölüme çare bekliyor kimi yüreksiz doktorlar. Hayata çare bekliyor kimi yürekli şairler. Ben seni bekliyorum. Bir tekerleği çevirerek yeryüzünün patikalarında. Sabırsız bir idam mangası beni bekliyor
Kapımda... Kelebekler hangi kapılardan geçerek geliyorlar dünyaya? Yaşlı bilge kadınların doğru mu ipeksi masalları kelebekler hakkında? Aynı gizemli tomurcuktan mı çiçekleniyor senin ipeksi beyazlığın? Hangi çağlayandan dökülüyor sesin? Hangi sura üflüyor nefesin? Hangi bilmediğim kıyamettesin... Bilinmeyen ne kaldı ki dünyanın köpüren dosyalarında: ARZ TALEBİ YARATIR… ELMANIN YERE DÜŞMESİNİ SAĞLAYAN YERÇEKİMİ KANUNUDUR… ISINAN HAVA GENLEŞİR… VATAN KUTSALDIR… DEMOKRASİLERDE ÇARE TÜKENMEZ… İnsanlar tükenir kelebeğim. Sararmış çınar yaprakları gibi dökülürler ağaçlardan tek tek. İnsanlar koca adamlar gibi konuşan küçük çocuklardır aslında. Gözlerine okyanus doldururlar. Ceplerine gökyüzü… insanlar kafalarındaki yılanlar tarafından kemirilirler. İnsanlar kendi sorularından vurulurlar……

SORU BİR: Alinin biri. Bakkaldan üç yumurta, bir ekmek ve bir karanfil alırda unutur mu her şeyi?

SORU İKİ: Ayşenin biri. Sınavı geçmezse yine de ağlayabilir mi günbatımında?

SORU ÜÇ: Adamın biri, hiç nota bilmeden aşık olabilir mi?

SORU DÖRT: Kelebeğin biri, birgün konar mı sıtmalanan yüreğime? Hepimiz kendi rengimizin peşindeyiz, değil mi kelebeğim? Hepimiz bir ipin ucundan çekiyoruz değil mi? Bazen kendimizden geçiyoruz değil mi, bazen birbirimizden? Bazen de içimiz sıkılıyor değil mi, vazgeçiyoruz...

Yürümekten...
Yürüdükçe uzuyor dünyanın boyu. Yürüdükçe artıyor mesafeler. Yürüdükçe bir yere gitmiyor ayaklarım. Yürüdükçe daha çok kanıyor dizlerim. Yürüdükçe genişliyor titremelerim. Yürüdükçe çoğalıyor içimde bir kelebek sıtması. Yürüdükçe takılıyorum tarihimin değişmez engeline: Yorgunum…

Yorgumum çok... Ne çok çiçek var, ne çok renk, ne çok koku, ne çok uzanış güneşe doğru, ne çok türkü var sevdalı, ne çok şiir acılı, ne çok kumdan kale var, ne çok sarı saçlı çocuk, ne çok ev var sarmaşıklanan, ne çok ıslık, ne çok film var, ne çok figür, ne çok zaman var kelebeğim, ne çok zamansızlık... Saatim beşi dalga geçiyor sanırım. Sanırım su geçirmiyor saatim. Sanırım ayrılığı saklıyor akrep, sanırım sevdadan yana yelkovan. Sanırım her şeyi aklından geçiriyor saatim. Sanırım
Üzmüyor beni….üzülme kelebeğim. Bugünü atlatırsak… yarın diye bir şey yok! Üzülme kelebeğim… Bir yıldız kayar kimsenin bilmediği. Üzülme kelebeğim… Ağlarken duyulmaz sesim. Üzülme kelebeğim… Korkarım yükseklerden. Üzülme kelebeğim… Kalır yalnızca güzelliğin... ALLAHIM NE GÜZEL UÇUYOR BU KELEBEK BÖYLE! ALLAHIM
Bitiyor
Kelimeler..

| Alıntı...
 
; Sayfa Başına Dön