19 Eylül 2011 Pazartesi 0 yorum

Hayat


Hayat, anlamı olmayan boş bir kelime. 

Hayat, yaşamak için isteksizce heves duyduğumuz bir kavram.

Hayat dediğimiz şey geçen seneler, içerisindeki yaşananlar ise çok değersiz bir kavrammış. Bu bedendeki bu ruh, kafamın içindeki bu düşünceler, 50-60 senelik ömür, 10-15 dostluk, 300-500 arkadaşlık, 3-5 sevgili, 1 eş, 3 çocuk (umut ediyorum) ile geçecekse gerçekten çok değersizmiş. 

Hayatın içinde başka kavramlar da olmalı. Hayatımızın sonuna geldiğinde bu hayat bizim başlangıcımız olmalı dememiz gereken şeyler olmalı. Bu hayatı nasıl yaşarsak, devamında ona göre gelmeli. İyi olarak yaşamalıyım bu hayatı ki, devamında da iyi bir sonsuzluk görmeliyim. Sınırlar içinde kalmamalı bu hayat. Sonsuza uzanmalı...

İyi insanlar iyi bir hayatın ödünü almalı. Kötü insanlar da yaşadıklar ve yaşattıkları kötülüklerin cezasını çekmeli.




8 Eylül 2011 Perşembe 0 yorum

Mutluluk, Mutlu olabilmekte


Mutluluk;
Bazen bir tebessümde
Bazen bir tas sıcak yemekte
Bir lokma ekmekte,
Bir fakiri sevindirmekte
Bir dostun seni ziyaretinde
Birkaç dakikalık sohbetinde
Bazen bir samimi öpücükte
Ailenle geçirdiğin anlarda
Çocugunun sana bakışında
Onu kucağında uyuttuğunda
Bazen sadece görebilmekte
Duyabilmekte, yürüyebilmekte
Bazen ise sadece istemekte
Mutlu olabilmekte




Mutluluk hak edilmeli kazanılmalı ve paylaşılmalıdır. Mutluluk paylaştıkça güzeldir. Paylaştıkça artan bir duygudur mutluluk. Ama mutluluğu nasıl kazanmalıyız nasıl hak etmeliyiz? 

Her insan mutlu olamaz. Mutlu olmak için bilinçli olacak, yaşayacak hayatını. Ama hayatımı yaşıyorum diyen gençler gibi değil. İnsan kendine saygı duydukça hayat güzelleşir. Başkalarına da saygı duydukça mutluluk gelir peşinden. Peki insan kendine nasıl saygı duyar? Siz kendinize saygı duyuyor musunuz? Saygı duymak için ilk önce kendi yaptıklarınızı iç dünyanızda yorumlamalı onları onaylamalısınız.Bu onayladığınız davranışlarınızı ve yaptıklarınızı çevrenizdekiler de onaylamalı. Onlardan da olumlu tepiler almalısınız. İnsanlar size saygı duymalı ve onlar size saygı duyarken sizde onlara ve kendinize saygı göstermelisiniz. Unutmamak gerekir ki saygı içten gelen bir duygudur. Saygı kazanılır. Ama saygı kazanmak için önce kendinize saygı duymalısınız. 

Hayat nasıl birşey ki içinde mutlu olacaksın. Hayatta ki mutluluk gelip geçicidir. Bize edebi mutluluk için bir örnektir. Ondan dolayıdır ki hayattaki mutluluklar çok uzun sürmüyor. İnsan mutlu olmak istiyorsa dünya da mutluluğu arayacak. Onu kazanacak. Ama mutlulğu kaybettiğinde de üzülmeyecek. Çünkü sonsuz mutluluk onu beklediğini bilecek.

Sonsuz mutlulugu ise insanoğlu sonsuz kudreti olandan isteyecek. Onun emir ve yasaklarına uyacak. Gönderdiklerine razı olacak. Onun sevdiklerini sevecek. Onu sevenleri de sevecek. ona ulaşmak için vesileler arayacak ve bu vesilelere sıkı sıkı bağlanacak. 

Tolstoy' un mutluluk için söylediklerine bakarsak acaba okuduğu "Hz. Muhammed'in Hadisleri" kitabından sonra ne düşünüyor diye tekrar sormak isterdim.

Her insan mutlu olamaz...
Çünkü gereğinden fazla özler dünü,
Hak ettiğinden fazla düşünür yarını,
Ve hiç hak etmediği kadar bilinçsizce yaşar bugünü...

Her insan mutlu olamaz...
Çünkü gereğinden fazla özler hayatından çıkanları,
Hak ettiğinden daha büyük umutla bekler hayatına girecekleri,
Ve asla göremez yanı başındakileri...
                                                                      Tolstoy




   
0 yorum

Hayır mı Şer mi?




Hayatta hep nasıhat ederle bize. Biz dinleriz bu nasihatları ve uygulamayız. Bir kulağımızdan girer diğerinden çıkar gider. Nasihatleri hep başımıza gelince hatırlarız. "Bak şu bana şöyle demişti, ne de haklıymış." gibi bir cümle kuranların sayısı hiç de azınsanacak kadar değil. Eğer yaşınız artık orta yaş sınırına gelmişte geçmiş ise zaten söylemişsinizdir. Nasihatten girdim konuya çünkü nasihat edene ve edilene pek yarar sağlayamayan bir olgu olduğunu düşünüyorum. Nasihatın tanımı bence; başına gelecek olayların birinin sana önceden söyleyerek o olayın neticesini anlatan kişiye bağlamaktır. 


Kötü birşey midir? Kesinlikle hayır. 

İyi birşey midir? Kesinlikle evet.

Çok gerekli midir? Olsa da olur olmasa da.

Nasihatlerden ders alıp almamak, öncesinde veya sonrasında tedbir almak bizim elimizde. Ama daha çok önemli olan birşey var bizde. O da dua'dır. "Dua müminin silahıdır." İnancımızın gereğidir dua. Bir yaratanın olduğuna inanan heerkesin sık sık yapması gereken bir olgudur. İbadetlerimizde, sevaplarımızda, yolda yürüken, uyurken, başımız beladayken, hatta ve hatta günap işlerke bile dua etmeliyiz. İsteyenin bir yüzü kara vermeyen(zenci)in iki yüzü misali biz isteyelim. İstediğimiz yer inançlarımızın temeli yüce Yaradan. Bizim yüzümüz kara olabilir hatta günaptan kalbimiz bile kapkara olabilir ama "O" bizi geri çevirmeyecektir. Biz isteyelim yeter. Verende "O" yapanda. Ama elbette bir karşılık verecek olanda "O". Ya bu dünya da ya öteki dünya da.   

İnsanoğlu hep başı darlığa düşünce haturlar inançlarını. Sonra yalvarır yakarır. Baş darlıktan çıkınca aynı tas aynı hamam. Başımıza gelen felaketler bize birer ders olmalı ilerde anlatılacak nasihatler olmalı. Dua etmeliyiz her anımızda. İyi isek iyi olduğumuza kötü isek daha kötü olmadığımıza. Unutmamalıyız ki hayurda şer, şerde hayır vardır. Başımıza gelen hayır belki de bizim şer olacaktır. Çok sevinmemeliyiz. Başımıza gelen şer belki bizim için hayırdır çok üzülmemliyiz.Hep şükretmeli dua etmeliyiz. Kendimiz için çevremizdeler için tüm insanlık için hayırlar istemeliyiz. Yanında da hayırları hayırlısıyla istemeliyiz. Şer ile gelen hayırları da hayır olduğunu görecek basiret istemeliyiz.  
 Konunun başlığı olan ve isimlendirdmeyi şahsımın yaptığı bir hikaye ile konuyu örneklemek istiyorum.

Hayır mı Şer mi?

Bir gün okyanusta ilerleyen bir gemi kaza geçirerek battı. Gemiden sadece bir kişi sağ kurtuldu. Dalgalar bu adamı küçük ve ıssız bir adaya sürükledi. Adam ilk günler kendisini kurtarmasını için Allah’a yalvardı yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen var, ne giden…

Daha sonra rüzgârdan, yağmurdan vahşi ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklardan bir baraka yaptı. Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu. Günler hep aynı şekilde geçiyordu. Balık tutuyr, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor, kendisini kurtarması için Allah’a dua ediyordu. Bir gün içme suyu getirmek için adanın ortasındaki su kaynağına gitti, geri döndüğünde barakasının alevler içinde yandığını gördü. Duman dans ede ede göğe yükseliyordu. Başına gelebilecek en kötü şeydi buydu kendince. Keder ve öfke içinde donakaldı.

Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir yer bile kalmamıştı. “Bu nasıl olur?” diye feryat etti.

O geceyi keder ve üzüntü içinde geçirdi. O kadar dua ettiği halde, başına bu olay geldiği için sitemler etti. Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı! “Benim burada olduğumu nasıl anladınız?” diye sordu bitkin adam kendisini kurtaranlara.

Cevap onu hem şaşırttı, hem de utandırdı:

“Dumanla verdiğiniz işareti gördük!”
.........................................................................................................................................................................................................

 Tasavvuf ehli başına gelen hayrın da şerrin de nerden geldiğini bilmeli. Şükretmeli, dua etmeli. Hem kendine etmeli, hem tüm insanlığa etmeli. 


 
; Sayfa Başına Dön