Uyandım, gözlerimi ovuşturdum ve etrafıma anlamsızca bakındım. Koltukların üzerinde parça parça giysiler, sehpanın üzerinde yarım bırakılmış yiyecekler eşliğinde pekte hoş bir manzara yoktu. Bugünü diğer günlerden ayıran her hangi bir farklılık yoktu. Koltuktan kalktım ve balkona doğru yürüdüm. Kapıyı araladım içerideki hava çok baskındı, biraz temiz havaya ihtiyaç vardı. Perdeyi açtım ve aniden içeriye gündüz ışığı hakim oldu. Güneş, dedim. Koskocaman karanlığı yok eden, insana yeni bir umut kazandıran dedim. Oturdum bir köşeye. Aslında bugünde dünün aynısı. Dünde ondan önceki günün aynısı, o günde ondan öncekinin. Her gün bir öncesinin özetiydi işte. Her gece bir umutla yattığımız yataktan her defasında aynı güne uyanıyorduk. Değişen tek şey takvim yapraklarıydı. Güneş bile aydınlatmıyordu artık beni. Kendi dünyamda öylesine kayboldum ki ışığı göremez oldum. Hissizleştim ve gün geçtikçe yaralarım daha da derinleşti. Kabuk bağladılar, yoldum tekrar hissettim tekrar yara oldular. Yaralar geçmiyor, geçmedikçe canımı acıtıyor.
Neyse pekte mühim değil, alışkınım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
0 yorum :
Yorum Gönder