24 Ocak 2016 Pazar 0 yorum

İstanbul



 İstanbul hayatımın başlaması ile kendisinin doyumsuz güzelliği karşısında tarifi benzersiz duygular ile her köşesini gezdim durdum. Her köşesi derken nerde... Mümkün mü ki, bitmez o köşeler. Toplu taşımanın imkan verdiği olanaklarda gezmeye gayret gösterdim. Genellikle de yürüdüm. Yürümeyi seven biri olarak İstanbul'un gerçekten küçük bir yer olduğunu keşfettim. Vapur, metro ve yürüyüş vazgeçilmeyecek ulaşım araçlarım oldu. Otobüs ile gidiliyorsa eğer ya yürümeyi tercih ettim ya da gitmemeyi. İkinci ihtimal ise çok nadir zamanlarda gerçekleşti. Gelelim şimdi neler var bu İstanbul da.

Tarihi yarım ada İstanbul'un kendisidir derler. Geri kalan kısım onun anca uzantısıymış. Her yeri ayrı bir güzel ama tarih kokan kısmı burasıdır. Yedi tepeli İstanbul'un yedi tepesi de burada sonuçta. Say desek sayamayacak çok kişi çıkar. Geçen bir sayalım dedik sayamayınca fark ettik. Yedisinde de cami dikmiş ecdadımız. Burada da belirtelim ama hepsini gezmeden bilinmez bu yedi tepe. İlk tepe Topkapı tepesi. Topkapı Sarayı, Sultanahmet ve Ayasofya'nın bulunduğu İstanbul deyince akla ilk gelen yer. İkinci tepe Çemberlitaş Tepesi ve Nur-u Osmaniye Camii. Üçüncü tepe Beyazıt tepesi ve görkemli camisi ise Süleymaniye. Mimar Sinan'ın en güzel eseridir. Külliyesi ile beraber görkemli bir eser. Dördüncü tepe İstanbul'un Fatih Sultan Mehmet'in kendi adına yaptırdığı Fatih Camii ile Fatih Tepesi. Beşinci tepe ise Kanuni Sultan Süleyman'ın babası Yavuz Sultan Selim'in kendi adına yaptırdığı cami ile anılan Yavuz Sultan Selim Camii'nin bulunduğu tepedir. Altıncı Edirnekapı Tepesinde ise Mihrimah Sultan Camii ve Kariye Camii bulunmakta. Son tepe, yedinci tepe ise İstanbul'un en tarihi semtlerinden birisi olan Kocamustafapaşa'dadır. Kocamustafapaşa Tepesinde ise Haseki Camii ve Külliyesi bulunur. Bu yedi tepeyi de gezmeden sakın İstanbul'u gezdim demeyin. Tarih kokan sokaklarda yürürken ise adımlarınızı dikkatli atın. Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı! Düşün daha önce o yerlerde olan tarihi. 

Tarihi yarımada Mısır Çarşısı, Eminönü ile biterken balık ekmek (ne kadar meşhur olsa da ben pek tercih etmiyorum) yenmeli. Meşhur olan her şeyi denemekte fayda vardır. Beğenip beğenmemek demek için değil yapmadım dememek için lazım. Balık, köfte, helva, lokum ne bulursanız tarihi ve meşhur denemek lazım. Ama burada tarihi, meşhur yazıyor diye de oranın tarihi ve meşhur olduğu kanısına varmayın. Bakın önünde az da olsa bir kalabalık var mı. Malum on beş milyonluk şehir burası. Güzel şeyler çoğunluğun gözünden kaçmaz. Eminönü'nden Eyüp Sultan'a uğramak lazım. Eyüp Sultan Hz. ziyaret etmeden İstanbul'un geri kalanı gezilmez. Pierre Loti Tepesine çıkıp manzara eşliğinde bie demlik çay içmenin zevkini de tatmadan çıkmayın Eyüp'ten. Galata Kulesini uzaktan izlemek kadar yakından izlemek de çok güzel. Kız kulesine nispet eder gibi durur İstanbul siluetinde. Karaköy'ün meşhurları ile devam yola. Taksim'e geçip İstiklal de bir tur atarken saat müsaitse bir gösteri yapan grubun içinden geçebilirsiniz. Uzak kalmakta fayda var. Heyecanlanıp elinize pankart alıp sloganlar atacaksanız eğer biri bittikten sonra diğeri başladığı için çıkamazsınız sonra Taksim'den.Etrafta gezilip görülecek o kadar çok şey var ki kaçırmayın derim. Oradan Beşiktaş'a Ortaköy'e gitmek lazım. Ortaköy camisine uğramadan ise yolunuza devam etmeyin sakın. Buralarda artık nasıl bir hayat görüşünüz ve yaşam şeklini varsa ona göre davranabilirsiniz. Çünkü burası bir Anadolu kenti değil artık. Avrupa hayatından bile daha üst kategoride yer alıyor. Bir dünya şehri olduğunu anlıyorsunuz buraları gezerken. Dolmabahçe, Yıldız, Çırağan Saraylarını da gezmeyi ihmal etmeyin. Meşhur yerleri, yiyecek, içecekleri de kaçırmayın bu arada. Yıldız parkına çıkıp, Emirgan'a doğru yol alın. Bebek sahilinde yürüyün. Rumeli Hisarını gezin. Sarıyer'e gidin. Kireçburnu'na gidip sahilde "-İsmail Abi -Hoop" repliği ile fotoğrafınızı çektirin. Garipçe köyünde ise bitirin gezinizi. Bir de geri dönmesi var. Kaç gününüzü alır bilemem ama benim çok uzun zamanı aldı şimdiye kadar aklıma gelip de ifade ettiğim yerler. 
 
Anadolu yakasını gezmeyelim mi peki? Kadıköy'e varmalı. Sahilin tadını çıkarmalı. Moda'ya inmeli, Kadırga'ya geçmeli. Üsküdar'a gidip Kız Kulesinin karşısında bir çay içmeli. Ya güzel bir kafede ya da termosunu alıp kayalıkların üstünde. İkisi de aynı hazzı veriyor emin olabilirsin. Sahilde yürüyüp, gelip geçenlere bakmalı. Hayatın akışında insanların yüzleri her şeyi anlatır. İnsanın gözlerine bakınca sevinçli mi, hüzünlü mü, hayatı acılar ile mi dolu, kederini gidermek için mi yürüyor, yoksa bir yere mi yetişiyor hepsini anlayabilirsin. Belki bu biraz zaman alır ama İstanbul'da zaman da çok hızlı akıyor merak etme. Beylerbeyi'ne doğru yol almalı oradan da. Saray'ı gezmeden olmaz. Çıkıp caminin avlusunun önünde boğazı seyretmeli. Çengelköy'e varmalı oradan. Böreğini, simidini alıp Fiko'nun kahvehanesine oturup, gelen çay ile boğazı izlereyerek bir yandan simidini ısırıp, böreğini yerken bir yandan da sıcacık çayını içmeli. Fiko da kim diye sormayın sakın! Leyla ile Mecnun'u bilmeyen yoktur diye açıklama gereği hissetmedim İsmail abi repliğini ama bir zamanların en efsane dizisi plan Süper Baba'nın en efsane karakterinin en efsane mekanını bilmemenizi ayıplar doksan kuşağı ve öncesi. Devamında Beykoz yapılmadan olmaz. Kanlıca'da da yoğurdumuzu yiyelim değil mi?

İstanbul herkese ayrı bir güzel. Yazmakla, anlatmakla, gezmekle bitmeyecek bir şehir. Farklı insanlara farklı yüzlerini gösterebiliyor. Onun için en güzel planlar kendi zevklerine göre yapılan planlardır. Ama şunu belirteyim ki herkes hayatının bir dönemi kendini İstanbul'a atmalı. Hayatının bir bölümünü bu topraklarda geçirmeli. Hemde en kalabalık olan semtlerinde. Anadolu'nun samimi sıcak havasından çıkıp, kalabalığın oluşturduğu bu dünyayı tatmalı. Sokaklarda deli gibi dolaşmalı. Yüksek sesle şarkılar söylemeli. Yadırganmayacağını bilerek haykırmalı yüksek sesle düşüncelerini.












 
; Sayfa Başına Dön