7 Mayıs 2014 Çarşamba

Uçan Karınca

Yaşlı bir uçan karınca not defterime kondu.
Baktı bana, gözlerime, en derine. 
Kalemimi işaret etti sonra. 
Aldım kalemi elime.
Anlatmaya başladı.
O anlattı ben yazdım, o anlattı ben yazdım...
.......

Küçük bir yuvada, ama büyük bir ailenin içinde açtım gözlerimi. 
Herkes aynıydı, ben herkes gibiydim... 
Büyük karıncalar vardı, hikayeler anlatırlardı... Küçük karıncalar vardı, oyunlar oynardık... 
Mutluyduk yuvamızda, mutluydum ailemin yanında...
Zaman geçti, bir heyecan sardı önce büyük karıncaları, sonra biz küçük karıncaları... Yuvadan çıkma vakti yaklaşıyordu, öğretmelilerdi, öğrenmeliydik ne yapacağımızı... Nasıl sağ kalabilirdik dışarıda, nasıl bulabilirdik tüm kış yetecek yemeği... Ama ille de nasıl birbirimizden kopmadan hareket edebilir ve yuvayı tekrar bulabilirdik... 
Bunların hepsini öğrendik, ille de geri dönmeyi...
O gün gelip çattığında, önce upuzun bir sıra yaptık, en önde büyük karıncalar, en arkada biz küçük karıncalar... Yavaş ilerliyorduk başta, sonra birden hızlandı öndekiler, hızlandık bizde... 
İlk içeri sızan ışığı gördüğümde istemsiz kapattım gözlerimi...
Tekrar açtığımda her şey devasal, her şey parlak görünüyordu artık...
Kıpır kıpır oldu yüreğim, gitti aklımdan tüm öğretilenler... 
Yol aldım masmavi gökyüzüne doğru bir ağacın gövdesinde, ayrılmıştım ailemden, ayrılmıştım sıradan.. 
Ben gökyüzüne yaklaştıkça küçüldü büyük karıncalar, görünmez oldu küçük karıncalar... Ama hiç korkmadım, hatta daha da heyecanla, arkama dahi bakmadan ilerlemeye başladım. Dedim ya içim kıpır kıpırdı ve tek istediğim en yukarıdan bakmaktı hem gökyüzüne hem yeryüzüne...
Ulaştığımda en tepeye, artık gidecek yol kalmadığında durdum... 
Önce son kez yukarı baktım...
Bitimsiz bir özgürlük vardı, doyumsuz bir mutluluk...
Sonra aşağı baktım...
Hissetmedim hiç bir şey...
Ama oraya ait olmalıydım, aynı olmalıydım... Diğer türlüsü kabul edilemezdi...
Sonra birden bacaklarımı hissetmez oldum, tutunduğum yer kaymaya başladı altımdan... Yardım ettim bende, direnmedim, serbest bıraktım bedenimi... Düşüyordum...
İşte ilk o zaman fark ettim, düşüşümü yavaşlatan bedenimdeki farklılığı, kanatlarımı... Ne işe yararlardı acaba, neden diğer karıncalarda yoktu... 
Bir kuvvet kendime doğru çektim, biraz daha yavaşladı düşüşüm, sonra bir daha, sonra bir daha... Uçuyordum...
Farklıymışım meğer... 
Kanatlarım varmış benim... 
İstediğim yere gidebilirmişim... 
Her yeri görebilirmişim... 
Gökyüzü benimmiş meğer... Ulaşabilirmişim ona...  
Zaten özgürmüşüm...
Bende özgürlüğümün peşinden gittim... Geri dönmeden hep uçtum, ileri doğru... Hep mutlu kalacağımı düşünerek... Hiç bitmeyeceğini bilerek...
Ama yanılmışım... 
Bitimsiz değilmiş özgürlük... 
Doyumsuz değilmiş mutluluk... 
Özgürlük kanatlarımla gelmişti, mutluluk özgürlüğümle... Şimdi kanatlarım taşımıyor beni... Yorgun düşüyorlar... Bırakmam gerek onları, yaşamak için... 
Yaşamak... 
Normal bir karınca gibi... Ait olmadığım yerde... Hissetmediğim şekilde...
Yaşamak... 
Özgürlüğümü, mutluluğumu, kanatlarımı geride bırakarak...
 ............


Yaşlı bir uçan karınca not defterime kondu.
Baktı bana, gözlerime, en derine. 
Kalemimi işaret etti sonra. 
Aldım kalemi elime.
Anlatmaya başladı.
O anlattı ben yazdım, o anlattı ben yazdım...

Bitince anlatacakları benden son bir şey daha istedi yaşlı karınca.
Bu son sayfada kendi hikayesini kendi imzalamak istiyormuş kanıyla.
Gözlerine baktım, en derine.
Yapamam diyemedim...

0 yorum :

Yorum Gönder

 
; Sayfa Başına Dön