Yaşlı bir uçan karınca not defterime
kondu.
Baktı
bana, gözlerime, en derine.
Kalemimi
işaret etti sonra.
Aldım
kalemi elime.
Anlatmaya
başladı.
O
anlattı ben yazdım, o anlattı ben yazdım...
.......
Küçük
bir yuvada, ama büyük bir ailenin içinde açtım gözlerimi.
Herkes
aynıydı, ben herkes gibiydim...
Büyük
karıncalar vardı, hikayeler anlatırlardı... Küçük karıncalar vardı, oyunlar
oynardık...
Mutluyduk
yuvamızda, mutluydum ailemin yanında...
Zaman
geçti, bir heyecan sardı önce büyük karıncaları, sonra biz küçük karıncaları...
Yuvadan çıkma vakti yaklaşıyordu, öğretmelilerdi, öğrenmeliydik ne
yapacağımızı... Nasıl sağ kalabilirdik dışarıda, nasıl bulabilirdik tüm kış
yetecek yemeği... Ama ille de nasıl birbirimizden kopmadan hareket edebilir ve
yuvayı tekrar bulabilirdik...
Bunların
hepsini öğrendik, ille de geri dönmeyi...
O
gün gelip çattığında, önce upuzun bir sıra yaptık, en önde büyük karıncalar, en
arkada biz küçük karıncalar... Yavaş ilerliyorduk başta, sonra birden hızlandı
öndekiler, hızlandık bizde...
İlk
içeri sızan ışığı gördüğümde istemsiz kapattım gözlerimi...
Tekrar
açtığımda her şey devasal, her şey parlak görünüyordu artık...
Kıpır
kıpır oldu yüreğim, gitti aklımdan tüm öğretilenler...
Yol
aldım masmavi gökyüzüne doğru bir ağacın gövdesinde, ayrılmıştım ailemden,
ayrılmıştım sıradan..
Ben
gökyüzüne yaklaştıkça küçüldü büyük karıncalar, görünmez oldu küçük
karıncalar... Ama hiç korkmadım, hatta daha da heyecanla, arkama dahi bakmadan
ilerlemeye başladım. Dedim ya içim kıpır kıpırdı ve tek istediğim en yukarıdan
bakmaktı hem gökyüzüne hem yeryüzüne...
Ulaştığımda
en tepeye, artık gidecek yol kalmadığında durdum...
Önce
son kez yukarı baktım...
Bitimsiz
bir özgürlük vardı, doyumsuz bir mutluluk...
Sonra
aşağı baktım...
Hissetmedim
hiç bir şey...
Ama
oraya ait olmalıydım, aynı olmalıydım... Diğer türlüsü kabul edilemezdi...
Sonra
birden bacaklarımı hissetmez oldum, tutunduğum yer kaymaya başladı altımdan...
Yardım ettim bende, direnmedim, serbest bıraktım bedenimi... Düşüyordum...
İşte
ilk o zaman fark ettim, düşüşümü yavaşlatan bedenimdeki farklılığı,
kanatlarımı... Ne işe yararlardı acaba, neden diğer karıncalarda yoktu...
Bir
kuvvet kendime doğru çektim, biraz daha yavaşladı düşüşüm, sonra bir daha,
sonra bir daha... Uçuyordum...
Farklıymışım
meğer...
Kanatlarım
varmış benim...
İstediğim
yere gidebilirmişim...
Her
yeri görebilirmişim...
Gökyüzü
benimmiş meğer... Ulaşabilirmişim ona...
Zaten
özgürmüşüm...
Bende
özgürlüğümün peşinden gittim... Geri dönmeden hep uçtum, ileri doğru... Hep
mutlu kalacağımı düşünerek... Hiç bitmeyeceğini bilerek...
Ama
yanılmışım...
Bitimsiz
değilmiş özgürlük...
Doyumsuz
değilmiş mutluluk...
Özgürlük
kanatlarımla gelmişti, mutluluk özgürlüğümle... Şimdi kanatlarım taşımıyor
beni... Yorgun düşüyorlar... Bırakmam gerek onları, yaşamak için...
Yaşamak...
Normal
bir karınca gibi... Ait olmadığım yerde... Hissetmediğim şekilde...
Yaşamak...
Özgürlüğümü,
mutluluğumu, kanatlarımı geride bırakarak...
............
Yaşlı
bir uçan karınca not defterime kondu.
Baktı
bana, gözlerime, en derine.
Kalemimi
işaret etti sonra.
Aldım
kalemi elime.
Anlatmaya
başladı.
O
anlattı ben yazdım, o anlattı ben yazdım...
Bitince
anlatacakları benden son bir şey daha istedi yaşlı karınca.
Bu
son sayfada kendi hikayesini kendi imzalamak istiyormuş kanıyla.
Gözlerine
baktım, en derine.
Yapamam
diyemedim...
0 yorum :
Yorum Gönder