25 Mart 2016 Cuma
Çoğu anne baba çocuklarını üzmemek için her istediklerine "evet" demekten kaçınmaz ve onların doyumsuz bireyler olarak yetişmelerine neden olur. Böylece evlatlarımız hayatlarını yönlendirme konusunda yetersiz kalıp, kendilerini ciddi sorun yumakları içinde bulur. Zira bugünün doyumsuz çocukları, geleceğin tatminsiz bireyleri olmaya adaydır. Bu tatminsizlikleri her şeye yansır. Elindekilerle hiçbir zaman yetinmez, hep daha fazlasını ve daha yenisini isterler. Bu sayede tatmin olacaklarını sansalar da, arzu ettikleri şey, elde edildiği andan itibaren hemen eskir ve değersizleşir. Bugün oyuncaklarını kolayca eskiten ve atan çocuk, yarın hayatındaki insanları da kullanılıp tüketilecek bir eşya gibi görmeye başlayacaktır.

Doyumsuz olarak yetişen çocuklar sorunlu kişilikler sergiler. Fedakarlık yapamaz, sıkıntıya gelemez, sorumluluk alamazlar. Şükretmek ve sabretmek onlar için çok uzak kavramlardır. Bencil ve tahammülsüzdürler. Kolay kolay sağlıklı bir ilişki kuramazlar. Başta ebeveynleri olmak üzere herkesle sorun yaşarlar. İnsanlığın kendi emirlerinde olduğunu düşünürler. Dünyanın etraflarında döndüğü varsayımıyla herkesten özel ilgi ve saygı beklerler. Bunu göremediklerinde ise depresif ve mutsuz olurlar. Böylece iş ve sosyal yaşamlarında, beklenilen başarıyı gösteremeyen bireyler olarak yetişirler.

HER İSTEDİĞİNİ SATIN ALMAYIN

Uzmanların ortak görüşleri, "Çocuklarınızın her istediğini almayın. Çünkü az şeye sahip olan kişi, sonradan elde ettiği şeylerin kıymetini de bilir" yönündedir. Çocuğunun her arzusunu yerine getiren ebeveynin "Hiçbir şeyden memnun olmuyor, hiçbir şeyin kıymetini bilmiyor" diye yakınması da kaçınılmaz olur. Bu kıymet bilmezlik anne baba ilişkileri dahil her şeyde kendini gösterir. Çocuk kendisine sürekli bir şeyler almakta olan ebeveyninin tutumuna alışmış olduğundan zamanla, "Bu sizin göreviniz, almak ve yapmak mecburiyetindesiniz" demeye başlar.

Psikolojik Danışman Ümmühan Yamanoğlu, sürekli maddi şeylerle ödüllendirilen çocuğun, manevi değerlerle kendini motive etmeyi öğrenemeyeceğini belirterek ekliyor: "İstedikleri her şeyin altın tabak içinde sunulması onların çalışma şevkinden yoksun büyümelerine neden oluyor."

Klinik Psikolog Çiğdem Bilgen, çocuklarımızın gerçek ihtiyaç ve duygularını anlamanın önemini şöyle açıklıyor: "Bazen çocuklar, duygusal bir ihtiyacı tatmin için somut nesnelere yönelir. Asıl ihtiyacı vitrindeki oyuncak olmadığı için, o oyuncağa olan ilgisi çok kısa bir sürede geçer ve çocuk yeni bir istekle karşımıza çıkabilir. Çocuğun isteklerinin altında çoğu zaman bir yakınlık ihtiyacı veya duygusal bir boşluk, hayal kırıklığı vardır. Gerçek ihtiyacı anlaşılır ve karşılanırsa, çocuğun nesnelere gereksinimi de kalmayacaktır."

HER İSTEĞİNE "EVET" DEMEYİN

Çocuklarımızla yeterince ilgilenemediğimizi düşündüğümüzde, suçluluk duyarız. Bu suçluluğumuzu bertaraf etme yöntemimiz de, genelde onların her isteğine boyun eğmek şeklinde tezahür eder. "Hayır" cevabını duymamış çocuk, ileriki yaşlarda da aynı alışkanlıkla çok rahat bir şekilde makul olmayan şeyler isteyip, talepleri yerine getirilmediğinde çılgına dönebilir. Çünkü Ümmühan Yamanoğlu'nun da belirttiği gibi, her istediğine zahmetsiz kavuşan çocuklar, gerçek hayatla yüzleşince bocalar. Pasif, özgüveni eksik, hazır yiyici kimseler olarak yetiştikleri için, üretme yerine tüketme odaklı bir yaşam sürerler.

Bazı zamanlarda da uyanıklık yapan çocuklar, başkalarının yanında ebeveyne manevi baskı uygulayarak "Evet" dedirtmeye çalışırlar. Ailelerin buna mahal vermeyip, yapmayı reddedecekleri bir istek söz konusuysa, utanmadan "Hayır" diyebilmeleri gerekir.

HER İŞİNİ SİZ YAPMAYIN

Anne babalar ya kıyamadıklarından ya da beceremeyeceklerini düşündüklerinden çocuklarına sorumluluk vermekten kaçınır, onların her türlü işini kendileri yapar. Bu da o çocukları, sorumluluklarını yerine getiremeyen, en ufak görevin bile altından kalkamayan kimseler haline getirir. Bugün, 25 yaşında olup temizlik ve yemek yapmayı bilmeyen kızlar ya da evde tek kalınca kendi sofrasını hazırlayamayan erkekler mevcut. Ve bunun için en ufak bir kaygı veya utanma duymuyorlar. Çünkü onların dünyasında böyle bir sorumluluğun sahibi zaten kendileri değil! Bu durumu önlemek için çocuklarımıza, yaşlarına uygun sorumluluklar vermemiz gerekir. Ona evin patronu olmadığını, bilakis üzerine düşenleri yapması gereken bir aile ferdi olduğunu hissettirmemiz çok büyük
önem taşır.

Çalışan bir anne olan Dr. Nimet Hanım, çok iyi şartlarda büyütüp her türlü isteğini yerine getirdiği 13 yaşındaki kızıyla ilgili şunları anlatıyor: "Bir gün köydeki görümcemle konuşuyorduk. Bana "Kızın da büyüdü. Artık sana ev işlerinde yardımcı olur, kardeşine de bakar. Bakıcılarla uğraşmak zorunda kalmazsın" dedi. Doğrusu bu söz üzerine çok şaşırdım. Çünkü ben ona bile bakıcı tutuyordum. Zira kızım hiçbir şey yapmak istemiyor, her şeyden şikayet ediyordu. Tatilde yaz okuluna gitmek istemeyince, ben de onu köye gönderdim. Bir gün yayladaki görümcemi arayıp kızımın ne yaptığını sorduğumda, gayet doğal bir şekilde "Sobayı yakıyor" dedi. Kulaklarıma inanamadım. El bebek gül bebek yetiştirdiğim, "Şuradan kalk da şuraya otur" dediğimde bile rahatsız olan kızım, meğer yayladaki işbölümü sonucu payına düşen tüm görevleri mükemmel biçimde yerine getiriyormuş. İşte o tatil dönüşü kızım çok değişti. Önceden defalarca söyleyerek yaptırabildiğim bir şeyi, ben hatırlatmadan yapar oldu. Artık eskisine göre sorumluluklarını daha iyi biliyor ve daha huzurlu."

SAYGI SINIRINA DİKKAT EDİN

Bazı anne babalar çocuklarının kendilerine karşı saygısız davranış ve hitaplarına göz yumar. "O daha çocuk" diyerek evlatlarının yaptıklarını görmezden gelir, hafife alırlar. Fakat unutulmamalıdır ki, saygı duyulmayan bir anne babanın hiçbir söz, davranış ve tavsiyesi dikkate alınmaz. O nedenle eğitimde aşırı duygusallık göstermek, çocuğunu kırmamak için ikaz etmekten kaçınmak, ona yapılmış bir iyilik değil, bilakis kötülüktür.

DİSİPLİN VE OTORİTE ÖNEMLİ

Araştırmalar gösteriyor ki, otorite sahibi olmayan ebeveynlerin çocukları "Hayır'ı cevap olarak kabul edemiyor. Satın alınacak eşyadan, yapılacak işe, hatta uygunsuz bir davranışa kadar her konuda özgür olmayı ve onaylanmayı bekliyorlar. Oysa Psikolog Şeyda Özdalga'ya göre, "Çocuklar anne-babalarından, gerçek birer anne-baba olmalarını ister. Ebeveynlerinden, sınırları belirlemede kararlı olmalarını ve kendilerine güvenecekleri sınırları sağlamalarını beklerler."  Çocuğun disiplin sorunu, ebeveynin ya fazla katı, ya tutarsız, ya da lüzumsuzca tavizkar davranmasından kaynaklanır. Bu anlamda, dozunda gösterilecek disiplin kimi zaman çocuğun canını sıkabilir. Ama onu dışarıdaki hayatın şartlarına daha gerçekçi hazırlamak için de gereklidir.

Diğer bir problem de "Hayır" dedikten sonra çocuğumuz ısrar ediyor ve mızmızlanıyor diye, cevabın "Evet'e çevrilmesidir. Böylece bir kez aralanan kapı, çocuk tarafından hep zorlanacaktır. Halbuki evlatlar, anne babalarının "Hayır" cevabını ne kadar huysuzlansalar da değiştiremeyeceklerini bilirlerse kabullenmeyi de öğrenirler.

ÇOCUKLARINIZI FANUSUN İÇİNDE BÜYÜTMEYİN

Çocuklar lüzumundan fazla pohpohlandığında, egoları onları olumsuz etkilemeye başlar. Fanus içindeki korunaklı yaşamlarından uzaklaşıp gerçek hayata karıştıklarında, topluma uyum sağlamaları oldukça güçleşir. Beklentilerini ve görmeye alıştıkları ilgiyi bulamamak onları depresif bir hale getirir. Çünkü kendilerine prens ya da prenses muamelesi yapan anne-babalarının aksine, hayat içerisinde türlü zorluklarla ve pek çok insanla uğraşmaları gerektiğini görürler. Bununla başa çıkmaları ve aşırı ilgiden yoksun yaşamaları güç olduğundan, toplum içerisinde dengesiz ve sağlıksız bir tablo çizerler.

SABRI VE ŞÜKRÜ ÖĞRETİN

Çocuklara, istedikleri her şeye hemen ulaşamayacakları, çalışmaları, bedel ödemeleri, beklemeleri ve sabretmeleri gerektiği, onların anlayacağı tarzda anlatılmalıdır. Onun sahip olduğu nimetlerden yoksun yaşayanlar gösterilerek, şükretmenin önemine dikkat çekilmelidir. Hatta uzmanlar, çocukların zaman zaman belli yoksunluklar içerisinde bırakılmaları da tavsiye etmektedirler.

Bir dediğini iki etmediği, büyük imkanlar içinde büyüttüğü kızını, köy şartlarında yaşayan görümcesinin yanına gönderen Dr. Nimet Hanım, "Aslında bütün tatminsiz çocukları yoksunluk içindeki köylere biraz göndermek lazım" diyor ve ekliyor: "Onlara çok büyük nimetlere sahip olduklarını anlatmak yetmiyor. Belki de elindekilerin kıymetini anlayabilmeleri için sıkıntı içindeki insanları bizzat görmeleri ve o sıkıntıları bir süre yaşamaları gerekiyor."

HAYIR İŞLERİYLE UĞRAŞMASINI SAĞLAYIN

Psikiyatrist Mustafa Merter "Dokuz Yüz Katlı İnsan" eserinde, tatminsiz çocuklara ve sorunlu insanlara hayır yapmayı tavsiye ediyor. Merter, yardıma muhtaç insanların ihtiyaçlarının bizzat karşılanmaya çalışılması ve o insanlarla yakın iletişim kurulmasının kişinin psikolojik sorunlarının giderilmesinde etkili bir yöntem olduğunu belirterek şu açıklamaları yapıyor: "Benim tavsiyem size sorun yaşatan çocuklarınızı da alarak bu ziyaretlere (muhtaçların bulunduğu yerler) beraberce gidin. Bir süre sonra mucizevi gelişmeler olacak. Bitmek tükenmek bilmeyen maddi istekleri de, doyumsuzlukları da giderek azalacak. Yeni bir cep telefonu istediklerinde o cep telefonunun Nijer'de yiyecek bulamayan yüz çocuğu, bir ay açlıktan kurtarabileceğini anladıklarında, başlarını önlerine eğip kanaat halinin o kelimelere sığmayan bilgeliğini ve kemalini yaşayacaklar. Özellikle zengin ailelere tavsiyem dünyadaki fakir ülkeleri, aileleriyle birlikte ziyaret etmeleri ve yardım programlarına katılmaları."

ÜMMÜHAN YAMANOĞLU PSİKOLOJİK DANIŞMAN: "ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR DOYUMSUZ"

Çocuğunuzun "Hayır" cevabında hissettiği hayal kırıklığı çabuk geçer. Ama "şımarıklık" kalıcıdır. Onlara bir amaçları olması gerektiğini öğretin. İyi şeylere sahip olmakta bir sakınca olmadığını, ancak bunlara ulaşmak için gerçekten çalışmak gerektiğini gösterin. Bu şekilde öz değerlerini satın aldıkları maddi şeylerde bulmaya çalışmasınlar. Belki de artık istediklerini alabilmeleri için hak etmeyi öğrenmeleri; istekleri için umutla, heyecanla beklemenin tadına varmaları gerekiyordur. Çocuğun temel ihtiyaçlarının yanında, ebeveynin hoş görüp çocuğuna sunduğu fırsatlar normaldir. Fakat bu imkan ve fırsatlarla zamansız ve abartılı bir şekilde tanışan çocuklarda doyumsuzlukla birlikte sorumsuzluk duygusu kaçınılmazdır.

PERİHAN GÜL PEDAGOG: "ERKEN DÖNEMDE NELER YAPILABİLİR?"

1- Bebeklikten itibaren çocukları televizyondan özellikle de reklamlardan uzak tutmak gerekir. Özellikle okul öncesi dönemde kumanda hep anne-babanın elinde olmalıdır. Çocuklara 5-6 yaşından itibaren reklamın hangi amaçla yapıldığı, ne gibi zararları olduğu anlatılabilir.

2- Sürekli tüketen değil üreten bir nesil yetiştirmek gerekir. Bunun için mesela çorabının altı eskimişse üst kısmından bebeğine etek yapması öğretilebilir.

3- Çocuklar emek harcayarak ihtiyacını karşılamaya teşvik edilmelidir. Çok sevdiği bir arabayı veya bebeği kumbarasında biriktirdiği parasıyla almasını sağlayabilirsiniz. 5 yaşından itibaren çocuklar bunu başarabilir.

4- Çocukta sebat (yaptığı bir işi devam ettirebilme becerisi) duygusunu geliştirmek gerekir. Bu anlamda, 5-6 yaşındaki erkek çocuklarının maketle bir ev veya gemi yapması,  kız çocukların etamin üzerine sevdiği figürleri işlemesi sanıldığı kadar önemsiz eylemler değildir.

5- Mütevazı bir hayat sürerek çocuklara örnek olunmalı. İhtiyaç fazlasında başkalarının da haklarının olduğunu bilmek ve çocukları da dahil ederek ihtiyaç sahiplerine yardım etmek büyük önem taşır.

6- "Ben görmedim, bari çocuğum görsün" diyerek aşırıya kaçmamak gerekir. En pahalısından değil ortalama olanından almak yeterlidir."

Kaynak: Semerkand Aile Dergisi

0 yorum :

Yorum Gönder

 
; Sayfa Başına Dön