Tuzun
tarihçesi
Tuz uygarlık tarihi bakımından önemi olan ve tarih öncesinden beri bilinen değerli bir (mineral)madendir. İnsan ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra tuzu kullanmayı öğrenmiş ve önemi günden güne artmıştır. Eskiden sadece gıdaların lezzetini arttırmak ve onları saklamak için kullanılan tuz zaman içinde sanayide de yer almaya başlamış, son iki yüz yıl içinde de sağlık dâhil birçok alanda tüketilen bir madde durumuna gelmiştir. 1700’lü yıllara kadar sadece besinlerde lezzet amacıyla kullanılan tuz 19. yüzyılda besinleri saklama, konserve yapma gibi saklama yöntemleri için kullanılmaya başlamıştır. Günümüzde besin eklemesinden daha çok endüstriyel amaçla kullanılmaktadır.
Tarih
öncesinde M.Ö 6000’lerde Çin’ de, M.Ö 5000’lerde Polonya’
da, M.Ö 3500’lerde İspanya’ da ve aynı dönemlerde Avusturya’
da tuz yataklarının ya da tuz madenlerinin varlığına işaret
eden verilerden söz edilmektedir. M.Ö 2700’lerde Çin’ de tuzun
ilaç olarak tedavi amaçlı kullanıldığı, yine Çin’ de M.Ö
800’lerde tuzun ticaretinin yapıldığı ve aynı yöntemin 1000
yıl kadar sonra Romalılar tarafından da kullanıldığına ait
veriler mevcuttur. Anadolu’ da tuzun kullanımına ait belgeler
Hititlere aittir. Hititler ekmeği tuz, kimyon, çörekotu, kişniş
ve bal ile tatlandırarak kullanmaya başlamışlardır.
Boğazlayandaki kanıtlar M.Ö 1200’li yıllarda Hititlerin tuz
ticareti yaptığı ve barış anlaşması metinlerinde tuz
yataklarının yer aldığını göstermektedir. Ortadoğu’ da Ölü
Deniz yakınındaki tuz yatakları Bronz çağından beri işletildiği
bilinen en eski tuz yataklarıdır. Deniz suyundan tuz elde etmeyi
öğrenen Romalılar tuzu yarımadanın iç kesimlerine yollamak için
ilk Roma yollarından olan tuz yollarını(via salaria) inşa
etmişlerdir. Araştırmalar Avrupa’ da Keltlerin tuza sahip olduğu
dönemde, Amerika’da da Mayaların tuza sahip olduğunu
göstermiştir.
Tarihte
tuz para yerine kullanılacak kadar değerli olmuştur. İngilizcede
yer alan “maaş, ücret” anlamındaki “salary” kelimesinin
Latince kökenli “salarium”dan geldiği ve bu kelimenin
başlangıçta Romalı askerlere verilen tuz tahsisatını ifade
ediyordu. Günümüzde hala Afrika’daki bazı toplumların tuzu
para gibi işlem gören bir değişim aracı olarak kullandığı
bilinmektedir.
Tuzun
tarihinin irdelendiği bir çalışmada et ve balığı tuzlayarak
saklayan ilk uygarlığın Mısırlılar olabileceği belirtilmiş,
balığı tuzda saklamaya ilişkin en eski Çin belgelerinin M.Ö.
2000’li yıllara rastladığı ifade edilmiştir. Ayrıca çok daha
eski tarihlerden kalan mısır mezarlarında da tuzlanmış balık ve
kuş eti bulunduğuna da dikkat çekilmiştir. Günümüzde birçoğu
sağlık alanında olmak üzere tuz, yaklaşık 1400 ayrı ürünün
imalatında kullanılmaktadır. Koruyucu görevini şişeleme,
konserveleme, vakumlama ve derin dondurma gibi daha yeni yöntemler
üstlenmiştir.
Tuz
bir drogdur.
"Drog"
tedavi amacıyla kullanılan her türlü maddeyi ifade eder. İlaç
ise bir veya birkaç drogu içeren ve hastaya uygulanabilecek şekle
konmuş tedavi edici maddedir. Her ilaç bir drogdur fakat her drog
ise ilaç değildir. Tuzda drog tanımı içine alabileceğimiz bir
maddedir. Sadece uzun süreli
ishal ve kusma ile ağır böbrek hastalıkları ve diğer bazı
hastalık durumlarında tuz kaybının olabileceğinden bu gibi
durumlarda tuzun ilaç olarak kullanılması mümkündür.
Tuzun
Kullanımı
İnsanın
günde 1.76 gramdan fazla tuz alması, hipertansiyona davetiye
çıkarır. Zaten, dünyanın çoğu bölgelerinde insan su ve diğer
gıdalardan günde 1 gram tuzu istemese bile alır. Yiyeceklerinde
tuz kullanan insanlar ise tuzu az kullanmaya çalışsalar bile günde
yaklaşık 10 gram, buna dikkat etmeyenler günde 20 gram tuz alır.
Annenin kullandığı tuz, anne karnındaki bebeği ve süt emen
bebeği olumsuz şekilde etkileyerek bebeğin ileri yaşlarda yüksek
tansiyon hastası olmasına da yol açıyor. Tuz, kullanıldığında
bağımlılık yapar. Bu nedenle tuz kullanan insanlar tuzsuz yiyecek
yemekte zorlanırlar. Ancak insanlar tuz kullanma alışkanlığından
vazgeçip, yiyecekleri doğal lezzetleriyle tüketme alışkanlığı
kazandıklarında ise bu kez tuzdan nefret edeceklerdir.
Tuzun
Zararları
Tuz tüketilmemesinin vücuda doğrudan bir zararı yoktur. Vücudun tuz dengesini sağlayan aldesteron adlı bir hormon var. Dışardan tuz alındığı zaman bu hormonun salgılanması baskılanıyor. Yani vücut dışarıdan ne kadar fazla tuz alıyorsa aldesteron hormonu o kadar eksik oluyor. Tuzlu yiyen insanların aniden terlemeleri ve çok tuz kaybetmeleri durumunda da vücutlarında yeterli oranda aldesteron hormonu olmadığı için tuz kaybını dengeleyemiyorlar. Kramplar da bu nedenle oluyor.
Günlük
1.76 gramdan az tuz alan insanlarda hipertansiyon görülmüyor.
Örneğin; Amazonlarda yaşayan Kızılderili kabileleri hiç tuz
kullanmıyor ve bu insanlarda hipertansiyon hiç görülmüyor. Bu
durum, bilimsel çalışmalarla ortaya konmuş olmasına rağmen,
Hristiyan inancında tuz kutsal sayıldığı için batılı bilim
adamları tuzu açıkça kötülemekten kaçınıyor. İncil’de tuz
kullanımı emrediliyor ve Hz. İsa tuzu övüyor. Bu nedenle tuz ile
hipertansiyon arasındaki ilişki 100 yıl önce bilimsel olarak
ortaya konasına rağmen dünyada halen, tuzun hipertansiyon
hastalığı ile ilişkisi tartışılıyor. Oysa hipertansiyon
hastalığını önlemenin tek yolu, tuz kullanma alışkanlığından
vazgeçilmesidir. Kendi ortamlarında tuzsuz beslenen ve tansiyonları
normal olan dişi deney hayvanlarına gebelik ve emzirme dönemlerinde
tuzlu yiyecekler verildiği takdirde bunların yavrularının ileri
yaşlarda tansiyonlarının yükseldiğini görülmüştür. Hayatın
ilk dönemlerinde beyin ve böbreklerde meydana gelen bozukluklarda
da tuzun etkisi olabileceği yönünde kanıtlar elde edilmiştir.
İnsanlar üzerinde yapılan araştırmalar ve gözlemler,
hayvanlardan elde edilen bu sonuçların insanlar için de geçerli
olduğunu kanıtlamıştır. Tuzun ayrıca mide kanseri, kalp ve
böbrekler üzerinde olumsuz etkileri bulunur, astım ve kemik
erimesi olarak bilinen osteoporozun kötüleşmesine neden olur.
Tuz
Bağımlılık Yapar.
Alkol,
sigara ve diğer maddeler gibi tuz da bir süre kullanıldığında
bağımlılık yapıyor. Üstelik bunun için aşırı tüketime de
gerek yok. Yemeklere, ekmeklere katılan miktarlar bile bağımlılık
oluşturabiliyor. İnsanların tuzsuz gıda tüketememesinin nedeni
de bu maddeye bağımlı olmalarından kaynaklanıyor.
Bu nedenle bebekleri ve çocukları tuzdan uzak tutarak bağımlı olmalarının önüne geçmeliyiz. Tuzsuz yemek yemek, tuzsuz ekmek tüketmek sadece hastaların değil, halkımızın tümünün tercih ettiği beslenme tarzı olmalıdır. Çünkü tuz yiyeceklerin kendine özgü güzel tatlarını da bastırmaktadır.
Bu nedenle bebekleri ve çocukları tuzdan uzak tutarak bağımlı olmalarının önüne geçmeliyiz. Tuzsuz yemek yemek, tuzsuz ekmek tüketmek sadece hastaların değil, halkımızın tümünün tercih ettiği beslenme tarzı olmalıdır. Çünkü tuz yiyeceklerin kendine özgü güzel tatlarını da bastırmaktadır.
Birkaç yıl tuzsuz yiyecek ve içeceklerle beslenenlerin bağımlılıktan kurtulabilirler. Tuzsuz yemeklere ilk birkaç ay baharat eklenmesinin insanların tuz bağımlılığından kurtulmasına yardımcı olur.
Türkiye’de
Tuz Tüketimi
Türkiye'de
tuz tüketiminin DSÖ'nün önerdiği miktarların çok üzerinde
olduğunu biliyoruz. Tuz tüketiminin azaltılmasına yönelik olarak
da Sağlık Bakanlığı tarafından konuyla ilgili çeşitli
çalışmalar yürütülmektedir. Hedefimiz, günlük tuz tüketimini
DSÖ'nün önerdiği 5 gramın altına düşürmektir. Bugünkü
tüketim düzeylerine bakıldığında hızlı bir şekilde eyleme
geçmemiz gerekliliği kaçınılmazdır. Tuz tüketiminin
azaltılması amacıyla üniversitelerdeki öğretim üyeleri ve
çeşitli kuruluş temsilcilerinin desteğiyle, vatandaşları
bilinçlendirmeye yönelik eğitim ve medya kampanyaları ile
düzenleme ve değerlendirme çalışmaları planlanıyor. Yapılacak
planlama çerçevesinde belirlenecek faaliyetleri, Dumansız Hava
Sahası ve obezitenin önlenmesine yönelik ülke programlarında
olduğu gibi en kısa sürede uygulamaya geçirilmesi düşünülüyor.
Türkiye'de
bir kişinin günlük tuz tüketimi oranının DSÖ'nün önerisinden
3 kattan daha fazla… Tuz tüketim oranını kadınlarda 16 gram,
erkeklerde 19 grama ulaşmış durumda. Günde bir gram daha az tuz
tüketimi kalp krizi riskini yüzde 3, felç riskini yüzde 5
azaltıyor. Eğer 6 gram az tuz tüketilirse felç riski yüzde 24,
kalp krizi yüzde 18 ve 9 gram tuz azaltılmasında da felç riski
yüzde 34 ve kalp krizi riski yüzde 25 azalıyor.
Türkiye'de
1978 yılında yıllık 936 bin 778 ton olan tuz tüketiminin 2002
yılında 2 milyon 188 bin 619 tona çıkmış durumda. Tuzun en çok
ekmek, salamura besinler ve işlem görmemiş besinler aracılığıyla
alınıyor.
Çok
fazla tüketilen bir besin olan ekmekte tuzun azaltılması, tuz
kontrolüne yönelik yasal düzenleme, toplu tüketim standartlarının
geliştirilmesi gibi müdahaleler tuzun olumsuz etkilerinin önüne
geçecektir.
Tuz
ve İyot
Türkiye’de
kullanımda olan yemek tuzların büyük bir bölümü iyotlu
tuzlardan oluşmaktadır. T.C. Sağlık Bakanlığı ile T.C. Tarım
ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından yayımlanan tuz
tebliğlerine göre Türkiye'de üretilen tüm sofralık tuzların
iyotlu olarak üretilmesi zorunludur. İyot vücut için hayati öneme
sahip bir mineraldir. Günde dışarıdan alınması gereken iyotun
büyük bir bölümünü de tuzdan sağlamaktayız. Tuz kısıtlamasına
giderken vücudun ihtiyacı iyotun, iyotça zengin besinlerden
sağlanması gerekmektedir. Genel olarak sağlıklı beslenen bir
bireyde tuz ihtiyacının olmadığı gibi iyot eksikliğinin
gerçekleşmeyeceği ise ayrı bir gerçektir. Düzensiz beslenen tuz
kısıtlaması olan bireyler ise özellikler deniz ürünleri,
sebzeler ve süt ürünleri gibi yüksek iyot bulunan gıdalar
tüketmek konusunda daha bilinçli olmalıdırlar.
DKB:
Diastolik Kan Basıncı
0 yorum :
Yorum Gönder