Macarlar Kanuni Sultan Süleyman'ı 'Kuzu' Sandılar
1520'ler, Orta Avrupa
1512'den 1520'ye kadar sekiz yıl süren saltanatı sırasında
Batı'ya, Avrupa'ya hiç
sefer yapmamış olan Yavuz Sultan Selim Osmanlı'nın doğu
ve güney sınırlarıyla
uğraşmış, İran ve Mısır seferlerine çıkmıştı. Öldüğünde
tam da Macaristan'a
doğru bir sefere çıkmak üzereydi ve padişahın tuğları ilk
kez Edirne kapısına
konmuştu, yani ordu Avrupa'ya doğru yola çıkıyordu.
Osmanlılarla büyük bir savaş olmadan geçen bu dönemde
rahat bir nefes alan
Avrupalılar uzaktan korkuyla seyrettikleri ve
"aslan" gibi diye nitelendirdikleri
Yavuz Sultan Selim ölüp de yerine oğlu Süleyman geçince
"Osmanlı tahtına bir
kuzu geçti", "Vahşi bir aslanın yerine tatlı
bir kuzu geldi" diye raporlar yazdılar,
sevindiler. Ancak bu "kuzu"nun dişlerini görmek
için fazla beklemeyeceklerdi.
Doğrusu Süleyman da başlangıçta Avrupalıların
"kuzu" benzetmesine uygun
tutumlar sergiledi. Önce babasının dize getirdiği doğu
ülkeleriyle sorunlarını
çözdü; İran mallarına konan boykotu kaldırırken İran'a çeşitli
ödünler verdi.
Selim'in halifelik unvanıyla birlikte Kahire'den İstanbul'a
zorla getirttiği İslam
alimlerinin memleketlerine dönmelerine izin verdi.
O sıralarda Avrupa'nın en güçlü devleti olduğuna inanan
kibirli Macaristan'a da
elçi göndererek kendince sorunu barışçı yollardan çözmeyi
denedi. Macarlar
Osmanlılara vergi, yani haraç verirlerse Osmanlı saldırıları
duracaktı. Ancak
Macarlar Süleyman'ın gönderdiği elçinin burnunu ve
kulaklarını keserek geri
göndermek gafletinde bulundular. Nasıl olsa Osmanlı tahtında
bir kuzu vardı!
Bu davranışın bir savaşa yol açacağını elbette Macarlar
da biliyordu ve bir
yandan da Osmanlı saldırısına karşı Hıristiyan dünyasının
desteğini almak için
harekete geçtiler. Kutsal Roma İmparatorluğunun prensleri
Worms'da
toplanıyorlardı ve Hıristiyan Avrupa'yı tehdit eden İslam'a
karşı güçlü bir ittifak
oluşturmak için bu toplantı iyi bir fırsattı. Ancak
Avrupa Hıristiyanlığı kendi
içindeki sorunlarla meşguldü.
V. Charles, reformcu din adamı Luther'i günahkar olmakla
suçlamış ve prensler
birbirine girmişti. Macarların İslam'a karşı hep birlikte
mücadele etme çağrısına
kulak verecek durumda değildiler. Bu durumda Macaristan
Batı Avrupa ile
Osmanlı arasında bir tampon devlet konumuna sürüklendi ve
gerçekten de bir
tampon gibi ezilmekten kurtulamadı.
Böylece yalnız kalan Macarlar Süleyman'ın elçisinin burnu
ve kulaklarına
karşılık olarak önce Belgrat'tan oldular. Süleyman bir
aylık bir kuşatmadan
sonra Ağustos 1521'de güçlü Belgrat kalesini fethetti.
Belgrat'ın düşmesi
Macaristan'ın güney savunma hattının da çökmesi anlamına
geliyordu. Ama bu
daha başlangıçtı ve asıl savaş beş yıl sonra Mohaç'ta
olacaktı.
İran hükümdarı I. Tahmasp Macar Kralı II. Lajos ve Kutsal
Roma İmparatoru V.
Charles'a elçiler göndererek Osmanlılara karşı ittifak
önerisinde bulundu.
Doğudan ve Batıdan birlikte Osmanlıları sıkıştırırlarsa
başarılı olabilirlerdi. Bu
arada Macarlar da boş durmuyor Eflak ve Boğdan'da Osmanlılar
aleyhinde bir
takım tertipler düzenliyorlardı.
Öncelikle Macaristan'ın üzerine yürümeye karar veren Kanuni
Sultan
Süleyman'ın sadrazamı İbrahim Paşa öncü birliklerle yola
çıkarak bazı kaleleri
ele geçirirken asıl ordu ise gelip Mohaç ovasında
konakladı. Yaklaşık 100 bin
kişiden oluşan Osmanlı ordusunun karşısına toparlayabildiği
20 bin kişilik bir
kuvvetle çıkan Kral II. Lagos 130 yıl önce, 1396'da Niğbolu'da
atalarının yaptığı
savaş hatalarının hepsini tekrarlamak başarısını
gösterdi!
Bataklıkla nehir arasında ordugah kurarak hareket
olanaklarını sınırladı.
Osmanlı ordusunun sayıca çok üstün oluşunu dikkate alıp
savaş arabalarını
kullanarak bir savunma savaşına yönelmedi, ya da geri
çekilip zaman kazanarak
Bohemyalıların yetişmesini beklemedi. Sonunda Osmanlı
ordusunun çok bilinen
"Türk kıskacı"na düştü. İlk saldırıda geri
çekilen hafif süvariler Macar ordusunu
asıl kuvvetin içine çektiler ve üç yandan kuşatılan 20
bin kişilik ordu hemen
tümüyle kılıçtan geçirildi veya arka taraftaki bataklıklarda
boğuldu.
Meydan savaşı iki saat kadar sürmüştü ve Kral II. Lagos
da savaş alanında can
verenlerin arasındaydı. Ayrıca iki başpiskopos ve beş
piskopos da hayatını
kaybetmişti. Savaşın ardından ilerleyerek Budin'i de alan
Süleyman tüm
Macaristan'ı yağmaladı ve 100 bin kadar esirle İstanbul'a
döndü.
Daha sonra 1541'de Macaristan'a büyük bir sefer daha
yapan Süleyman orta ve
güney Macaristan'ı Budin eyaleti haline getirerek tümüyle
Osmanlılara
bağlayacaktı.
Kibir ve ileriyi düşünmeden yapılan budalalıklar
Macaristan'a çok pahalıya mal
olurken, Avrupalıların "kuzusu" Osmanlı İmparatorluğuna
en görkemli dönemini
yaşatacak ve yarım yüzyıla yaklaşan saltanatı sırasında
ordunun başında 13
büyük sefere çıkıp bunların hepsinden zaferle dönecekti.
Ama birisi hariç; Malta
adasını almak için 1556'da büyük bir donanma ile sefere çıkan
"Muhteşem
Süleyman" bu kez başarılı olamayacak ve utancından
gemilerini Haliç'e gece
vakti sokmak zorunda kalacaktı.
Ve bunca zaferin sahibi, Macaristan'ı fethettikten sonra
dönemin en güçlü devleti
Avusturya'yı bile haraca bağlayan mağrur hükümdar, halkın
Malta seferi ve
kendisi hakkında ne konuştuğunu kulaklarıyla duymak için İstanbul'da
tebdili
kıyafetle dolaşacaktı...
0 yorum :
Yorum Gönder