Ey Aşkı ile rüsva olduğum !
Ben ben oldukça,
Sen başkasın, ben başkayım.
Eğer talep hakikî olursa taliple matlup birdir.
MAÂRİF-İ HAZRET-İ Sultan Veled (KS.)
( Beyit ) Fasıl 3
O gidecek ve sen bakacaksın.
Kimse olmayacak yanında,
acını yalnız yaşayacaksın.
Aşkı tek kişilik yaşamanın mevsimidir şimdi.
Bahar da olsa yaz da, kış hüküm sürecektir sende.
Buz tutacaksın…
Herkesin buram buram terlediği güneşli bir günde
Üşümenin ne demek olduğunu öğreneceksin.
Tüm renkler,
dönüş tarihinin belli olmadığı bir yolculuğa çıkmıştır.
Baktığın her şey ya gri.
Ya siyahtır.
Hayata dair hiçbir şey ilgi alanına girmez.
Öylece bir köşede, sessizce, gözyaşlarını içine akıta akıta oturup durursun.
Ne dostlarını görmek istersin,
ne de söylenecek bir tek sözü bile duymayı.
“Neden ben? ” diye bin kere soracaksın kendine.
“Hak etmedim bunu ” diye hayıflanacaksın.
Merak etme, her terk edilen hak etmediğini düşünmüştür.
Hiçbir farkın yok onlardan;
ama, sen, terk edildiğini de kabul etmiyorsundur.
” Neden gitti? “sorusu gelecek ardından.
Bulduğun yanıtları beğenmeyip gidişine bir başka bahane arayacaksın.
Hiçbir bahane gerçek nedeni anlatmayacak.
Çünkü aslında başından beri gördüğün;
ama, bir türlü kabullenemediğin o gerçeği bir kez dile getirirsen,
zaten buz tutmuş bedenin, parça parça dağılacak.
Bunu bildiğin için bahanelerin arkasına saklanacaksın.
Sevmemiştir seni.
Sevmişse de, senin onu sevdiğin kadar sevmemiştir.
Suçlayabilir misin onu?
Sen sevdin diye sevmeli miydi seni?
Şart mı bu?
Değil elbette;
ama, gel de bunu yüreğine anlat.
Anlatamayacaksın.
Yürek bunu kabul etmez çünkü.
Sen “Seni benim kadar kimse sevemez” diye sayıklarken
ya da “Benim kıymetimi bilemedin” diye suçlarken onu,
o, senin ne halde olduğunu bilmeden,
bilse bile umursamadan,
” Her seçim bir vazgeçiştir ve her seçim bir başlangıçtır ”
sözünü kanıtlarcasına yeni bir menzile doğru yol almaya başlamıştır bile.
Senin seçiminse kışı yaşamaktır,
o zaman yaşayacaksın.
Hiçbir kış, yaşanmadan bitmez.
Kışı atlayıp bahara, ondan sonra da yaza ulaşamazsın.
Birçok kez donarak öleceğini düşünerek,
gözyaşların buz kristallerine dönüşerek,
soğuğun verdiği acıdan nefesin kesilerek,
ılık bir rüzgarı sarı sıcak güneşi düşleyerek dibine kadar,
titreye titreye yaşayacaksın.
Sonra bir gün pencereden güneşin girdiğini,
yanaklarında donan gözyaşlarının eridiğini,
içindeki titremenin hafiflediğini,
renklerin gittikleri yerden döndüğünü,
susturduğun tüm dostlarının yeniden konuşmaya başladığını göreceksin.
Bir gülümseme yayılacak yüzüne,
oturduğun o köşeden kalkacaksın ve baharın kokusunu içine çeke çeke,
güneşin ve sıcağın keyfini çıkaracaksın…
Bir başka kışa kadar…
Kimse olmayacak yanında,
acını yalnız yaşayacaksın.
Aşkı tek kişilik yaşamanın mevsimidir şimdi.
Bahar da olsa yaz da, kış hüküm sürecektir sende.
Buz tutacaksın…
Herkesin buram buram terlediği güneşli bir günde
Üşümenin ne demek olduğunu öğreneceksin.
Tüm renkler,
dönüş tarihinin belli olmadığı bir yolculuğa çıkmıştır.
Baktığın her şey ya gri.
Ya siyahtır.
Hayata dair hiçbir şey ilgi alanına girmez.
Öylece bir köşede, sessizce, gözyaşlarını içine akıta akıta oturup durursun.
Ne dostlarını görmek istersin,
ne de söylenecek bir tek sözü bile duymayı.
“Neden ben? ” diye bin kere soracaksın kendine.
“Hak etmedim bunu ” diye hayıflanacaksın.
Merak etme, her terk edilen hak etmediğini düşünmüştür.
Hiçbir farkın yok onlardan;
ama, sen, terk edildiğini de kabul etmiyorsundur.
” Neden gitti? “sorusu gelecek ardından.
Bulduğun yanıtları beğenmeyip gidişine bir başka bahane arayacaksın.
Hiçbir bahane gerçek nedeni anlatmayacak.
Çünkü aslında başından beri gördüğün;
ama, bir türlü kabullenemediğin o gerçeği bir kez dile getirirsen,
zaten buz tutmuş bedenin, parça parça dağılacak.
Bunu bildiğin için bahanelerin arkasına saklanacaksın.
Sevmemiştir seni.
Sevmişse de, senin onu sevdiğin kadar sevmemiştir.
Suçlayabilir misin onu?
Sen sevdin diye sevmeli miydi seni?
Şart mı bu?
Değil elbette;
ama, gel de bunu yüreğine anlat.
Anlatamayacaksın.
Yürek bunu kabul etmez çünkü.
Sen “Seni benim kadar kimse sevemez” diye sayıklarken
ya da “Benim kıymetimi bilemedin” diye suçlarken onu,
o, senin ne halde olduğunu bilmeden,
bilse bile umursamadan,
” Her seçim bir vazgeçiştir ve her seçim bir başlangıçtır ”
sözünü kanıtlarcasına yeni bir menzile doğru yol almaya başlamıştır bile.
Senin seçiminse kışı yaşamaktır,
o zaman yaşayacaksın.
Hiçbir kış, yaşanmadan bitmez.
Kışı atlayıp bahara, ondan sonra da yaza ulaşamazsın.
Birçok kez donarak öleceğini düşünerek,
gözyaşların buz kristallerine dönüşerek,
soğuğun verdiği acıdan nefesin kesilerek,
ılık bir rüzgarı sarı sıcak güneşi düşleyerek dibine kadar,
titreye titreye yaşayacaksın.
Sonra bir gün pencereden güneşin girdiğini,
yanaklarında donan gözyaşlarının eridiğini,
içindeki titremenin hafiflediğini,
renklerin gittikleri yerden döndüğünü,
susturduğun tüm dostlarının yeniden konuşmaya başladığını göreceksin.
Bir gülümseme yayılacak yüzüne,
oturduğun o köşeden kalkacaksın ve baharın kokusunu içine çeke çeke,
güneşin ve sıcağın keyfini çıkaracaksın…
Bir başka kışa kadar…
Burada mısın Hafız?
sabah olmak üzere.
Yatakta bir kedi gibi kıvrılmış
penceremden dışarıya bakıyorum.
Gördüklerim gökyüzüne uzanan ağaçlar,
pembeleşmiş bulutlar,
çatılarda dolanan güvercinlerden öte…
doğruluyorum hafifçe,
uzanıp çakmağıma bir sigara yakıyorum.
daha dikkatli bakmaya başlıyorum gördüklerime.
eğer kalbimdeki gökkuşağı
hissettiklerimi yansıtabilseydi gözlerime,
rengarenk olurdu bakışlarım.
tüm karanlığın kafasını karıştırabilir,
tüm ışıkları şaşırtıp kıskandırabilir bence.
Yaşamayı seviyorum Hafız.
Nefes almayı ve vücuduma dokunduğumda
tüylerimin ürpertisini yavaşça hissetmeyi seviyorum Hafız.
bir kıza aşık olabileceğimi
bir çocuk sahibi olabilme ihtimalini seviyorum.
sabah olmak üzere.
Yatakta bir kedi gibi kıvrılmış
penceremden dışarıya bakıyorum.
Gördüklerim gökyüzüne uzanan ağaçlar,
pembeleşmiş bulutlar,
çatılarda dolanan güvercinlerden öte…
doğruluyorum hafifçe,
uzanıp çakmağıma bir sigara yakıyorum.
daha dikkatli bakmaya başlıyorum gördüklerime.
eğer kalbimdeki gökkuşağı
hissettiklerimi yansıtabilseydi gözlerime,
rengarenk olurdu bakışlarım.
tüm karanlığın kafasını karıştırabilir,
tüm ışıkları şaşırtıp kıskandırabilir bence.
Yaşamayı seviyorum Hafız.
Nefes almayı ve vücuduma dokunduğumda
tüylerimin ürpertisini yavaşça hissetmeyi seviyorum Hafız.
bir kıza aşık olabileceğimi
bir çocuk sahibi olabilme ihtimalini seviyorum.
Bir süre sonra
Bir eli tutmakla bir ruhu zincirlemek arasındaki
İnce farkı öğrenirsin.
Ve aşkın yaşlanmak
Birlikte olmanın da güvende olmak
Anlamına gelmediğini öğrenirsin.
Ve öpücüklerin sözleşme
Ve hediyelerin de vaad olmadığını öğrenmeye
Başlarsın
Ve yenilgileri
Başın dik ve gözlerin açık karşılamaya başlarsın
bir çocuğun üzüntüsüyle değil, bir yetişkinin
zarafeti ile,
ve her şeyi bugünü düşünerek yapmayı da öğrenirsin
çünkü yarın ile ilgili her şey belirsizdir.
Bir süre sonra güneş ışığının yakıcı olduğunu
Öğrenirsin
Eğer fazla maruz kalırsan
Bu yüzden,
Başka birisinin sana çiçek getirmesini beklemeden
Kendi bahçeni yarat Ve kendi ruhunu kendin süsle.
Ve göreceksin ki dayanıklısın…
Ve kuvvetlisin,
Ve değerlisin.
Veronica A Shoffstall
Bir eli tutmakla bir ruhu zincirlemek arasındaki
İnce farkı öğrenirsin.
Ve aşkın yaşlanmak
Birlikte olmanın da güvende olmak
Anlamına gelmediğini öğrenirsin.
Ve öpücüklerin sözleşme
Ve hediyelerin de vaad olmadığını öğrenmeye
Başlarsın
Ve yenilgileri
Başın dik ve gözlerin açık karşılamaya başlarsın
bir çocuğun üzüntüsüyle değil, bir yetişkinin
zarafeti ile,
ve her şeyi bugünü düşünerek yapmayı da öğrenirsin
çünkü yarın ile ilgili her şey belirsizdir.
Bir süre sonra güneş ışığının yakıcı olduğunu
Öğrenirsin
Eğer fazla maruz kalırsan
Bu yüzden,
Başka birisinin sana çiçek getirmesini beklemeden
Kendi bahçeni yarat Ve kendi ruhunu kendin süsle.
Ve göreceksin ki dayanıklısın…
Ve kuvvetlisin,
Ve değerlisin.
Veronica A Shoffstall
Bilinmez bir gecenin sabahına günaydın, neden uyandım?
Nedenini hiç bilemeyeceğim,
Yaratanın tüm insanlıktan gizlediği bir sır bu.
Bugün neden uyandım?
Bugün neden aklımda yine senin adınla uyandım.
Bugün anlamsız şekilde yüreğime o sızı yine,
Neden aktı?
Sınırlarını çizemediğim sevdam,
Yüreğimin her noktasına tüm kırılganlığım ile dağılmış.
Akıyor sanki içime,
İnce bir sızı gibi,
Sıcacık akıyor bu sevda benim içime.
Ama bugün neden yine senin adınla uyandım?
Bugün senin adınla uyanmasam daha iyi uyanır mıydım?
Muhtemelen hayır,
Daha çok yakardım o zaman kendimi..
Sana karşımda içimde sürekli büyüyen sonra sana doğru atılan,
Ellerini senin boynuna dolayan bir çocuk var.
Ama çocuk da benimle birlikte şarkılarda acı çekiyor.
Şarkılar,
Senin yokluğun.
Hepsi senden,
Senin yokluğundan bilinmedik bir hüzünden bahsediyor.
Ben böyle anlarda yine soruyorum.
Nerede,
Kimle,
Nasıl olduğunu kendime tekrar tekrar soruyorum.
Ama sessizlik beni korkutuyor.
Öyle sessizim ki,
Sanki hiç olmamışsın gibi.
Ama olduğunu,
Hep burada olduğunu tam göğsümün üzerindeki şu ağrıdan biliyorum.
Ağır adımlarla gittiğim suyun altında doyasıya ağlıyorum.
Akan gözyaşım,
Akan sudan daha sıcak.
Gözyaşlarımı ayırt edebiliyorum,
Tıpkı seni diğer milyarlarca insanın içinden seçebildiğim gibi.
Sendeki yokluğumla,
Bende öylesine varsın ki,
Bunu şuanda bile kanımda hissediyorum.
İçime işliyorsun.
İçime işlerken içimi yakıyorsun.
Nedenini hiç bilemeyeceğim,
Yaratanın tüm insanlıktan gizlediği bir sır bu.
Bugün neden uyandım?
Bugün neden aklımda yine senin adınla uyandım.
Bugün anlamsız şekilde yüreğime o sızı yine,
Neden aktı?
Sınırlarını çizemediğim sevdam,
Yüreğimin her noktasına tüm kırılganlığım ile dağılmış.
Akıyor sanki içime,
İnce bir sızı gibi,
Sıcacık akıyor bu sevda benim içime.
Ama bugün neden yine senin adınla uyandım?
Bugün senin adınla uyanmasam daha iyi uyanır mıydım?
Muhtemelen hayır,
Daha çok yakardım o zaman kendimi..
Sana karşımda içimde sürekli büyüyen sonra sana doğru atılan,
Ellerini senin boynuna dolayan bir çocuk var.
Ama çocuk da benimle birlikte şarkılarda acı çekiyor.
Şarkılar,
Senin yokluğun.
Hepsi senden,
Senin yokluğundan bilinmedik bir hüzünden bahsediyor.
Ben böyle anlarda yine soruyorum.
Nerede,
Kimle,
Nasıl olduğunu kendime tekrar tekrar soruyorum.
Ama sessizlik beni korkutuyor.
Öyle sessizim ki,
Sanki hiç olmamışsın gibi.
Ama olduğunu,
Hep burada olduğunu tam göğsümün üzerindeki şu ağrıdan biliyorum.
Ağır adımlarla gittiğim suyun altında doyasıya ağlıyorum.
Akan gözyaşım,
Akan sudan daha sıcak.
Gözyaşlarımı ayırt edebiliyorum,
Tıpkı seni diğer milyarlarca insanın içinden seçebildiğim gibi.
Sendeki yokluğumla,
Bende öylesine varsın ki,
Bunu şuanda bile kanımda hissediyorum.
İçime işliyorsun.
İçime işlerken içimi yakıyorsun.
Okyanus gibi kokabilir misin kadınım?
Gece gibi bakıyorsun,
Gözlerine baktığımda yıldızları görüyorum.
Okyanus gibi kokabilir misin?
Sarıldığımda okyanusu kucaklayabilir miyim?
Yüzünü avuçladığımda gökyüzünü görebilir miyim kadınım?
Ellerini tuttuğumda fezayı sahiplenebilir,
Köprücük kemiklerine burnumu sokup her dertten kaçabilir miyim,
Dolar mı burnuma tuzlu su kokusu?
Sana sarıldığımda kalbimim boşluklarını doldurabilir misin kadınım?
Eğer okyanus gibi kokabilirsen adam o zaman güldüğün anda kısılan gözlerin ve yanağında oluşan yıldızlar ile tüm mutluluklarımı birlikte yaşamış olacağım.
Zira okyanus gibi kokabilirsen adam ben senin yelkenlin, sen benim okyanusum olacaksın...
Gece gibi bakıyorsun,
Gözlerine baktığımda yıldızları görüyorum.
Okyanus gibi kokabilir misin?
Sarıldığımda okyanusu kucaklayabilir miyim?
Yüzünü avuçladığımda gökyüzünü görebilir miyim kadınım?
Ellerini tuttuğumda fezayı sahiplenebilir,
Köprücük kemiklerine burnumu sokup her dertten kaçabilir miyim,
Dolar mı burnuma tuzlu su kokusu?
Sana sarıldığımda kalbimim boşluklarını doldurabilir misin kadınım?
Eğer okyanus gibi kokabilirsen adam o zaman güldüğün anda kısılan gözlerin ve yanağında oluşan yıldızlar ile tüm mutluluklarımı birlikte yaşamış olacağım.
Zira okyanus gibi kokabilirsen adam ben senin yelkenlin, sen benim okyanusum olacaksın...
Şiir bilmezdi
Vakitsiz şiirlerin içerisinde yaşayabilecek kadar
Onur sahibiydi
Bay mesela...
Sözleri açık ve net kötüydü derdi tanımayanlar
Sakalı yoktu.
Bay mesela...
Hissedersin fakat
Gözlerindeki beyaz Düşünceleri Mütevazice akıtırdı
Pornosal düşlerimizi eritircesine
Bay mesela...
Öyle önüne gelen her insana
Kötü tatdırırdı benliğini
Mertliğini ekmek arası sandviçlerle ısmarlardı
Bay mesela...
Şapka alacak parası yoktu
Sakınmazdı sıcak şarap kadehlerini
Bay mesela...
Mesela röpdeşambırg bezinde dostunun cenazesini
Kurtarırcasına yıkardı
Bay mesela
Bay mesela ümittir...
Bay mesela kuştur boynunda yarinin...
Bay mesela ölüdür kefende yaşayan...
Bay mesela meseledir...
Bay mesela kalbin meselasıdır...
Vakitsiz şiirlerin içerisinde yaşayabilecek kadar
Onur sahibiydi
Bay mesela...
Sözleri açık ve net kötüydü derdi tanımayanlar
Sakalı yoktu.
Bay mesela...
Hissedersin fakat
Gözlerindeki beyaz Düşünceleri Mütevazice akıtırdı
Pornosal düşlerimizi eritircesine
Bay mesela...
Öyle önüne gelen her insana
Kötü tatdırırdı benliğini
Mertliğini ekmek arası sandviçlerle ısmarlardı
Bay mesela...
Şapka alacak parası yoktu
Sakınmazdı sıcak şarap kadehlerini
Bay mesela...
Mesela röpdeşambırg bezinde dostunun cenazesini
Kurtarırcasına yıkardı
Bay mesela
Bay mesela ümittir...
Bay mesela kuştur boynunda yarinin...
Bay mesela ölüdür kefende yaşayan...
Bay mesela meseledir...
Bay mesela kalbin meselasıdır...
Hayatı benden farklı olan insanları düşündüğüm zaman rahatlıyorum. Güne nasıl uyandıklarını düşünüyorum mesela. Gün ışığını kimi yatağından, kimi enkaz altından karşılıyor. Kimi bir banktan, kimi tanımadığı bir adamın ya da kadının yatağından karşılıyor olabilir. Belki bazıları pazarda mevsimlik sebze, meyve satıyordur ve akşam sesleri kısılıyordur. Bazı çocuklar tiner kokusundan kafayı bulup bunu artık hissetmiyordur bile belki. Benden başka insanlar da bir şeyler yaşıyorlar. Büyük şeyler yaşıyorlar, küçük şeyler yaşıyorlar, sıradan şeyler yaşıyorlar, iğrenç şeyler yaşıyorlar. Benden başka insanlar var ve bunu bilmek üstümden kocaman bir yük kaldırıyor. Olmayan bir yükü kaldırıyor aslında. Durup düşününce üstümde bir yük bulamıyorum. Yine de hep bir ağırlık var. Ölen insanlar var mesela. İnsanlar hep ölüyorlar. Bir sürü insan ölüyor. Ben de bir sürü insanım. Ben de öleceğim. Bunu düşünmek de beni rahatlatıyor mesela. Bazen biraz çabuk olmasını istesem de bir gün olacağına emin olduğum ve keyifle beklediğim tek şey bu herhalde. Ne boktan bir hayat anlayışım var benim.
merdivenin en alt basamağında kalmak bazen,
yenilgiyi kabul etmek değil de,
savaşmayı reddetmek.
durup dinlenmek için,
henüz çıktığın yeni bir enkazın altında
ölmüşken biraz yaşamak
uğruna dinlemek hayatı,
dinlenmek kendi dizlerinin dibinde.
beni bırakın,
ben tüm basamaklarda kendimi yalnızlaştırarak,
bir bir o enkazın altında
kendi halime kalmakla yükümlüyüm.
çünkü uğraştım,
ağlamak için hayatı,
gözlerime de savaş açtım,
akıtamadıkça.
nerede ve nasıl biriktiğini bilmeden,
doldukça volkanlar patladı içime,
sessiz lavların ardında
en çok ben yandım.
ben sustum,
ağlamayı da,
konuşmayı da en çok ben sustum.
ne varsa sakladım çoğu zaman,
ya da çarptım gerçekleri yüzüne
ne kadar acıysa
ve acıttıysa bil ki en çok ben acıdım.
anlatmak istedim sonra,
ya benim anlatacak kadar çok kelimem yoktu
ya da duyulmadım.
duyuramadım kendimi.
ama saat erken dediysem mesela,
-gitme demekti bu -
saat çok erken dedim çoğu defa,
üzerini açıp kelimelerin bağırmadımsa,
en çok ben katili oldum o zamanların,
bir ucundan diğer uca saatlerin içine asılı kaldım.
kısaca zamanla ben öldüm.
buna da alıştım,
en çok kendim hakkında yanılırken
ve bilerek yaparken tüm hataları,
saplanırken ellerim göğsüme,
parçalayıp kalbimi çıkarmasaydım,
koşup sarılırdım,
"alışma artık kal biraz" dediğini duyardım.
sevmeye de gitmek kadar cesaretim olsaydı keşke.
kırdığım döktüğüm savurduğum kelimelerimle
bir gün kendim cezalandırılsaydım
"dur artık kadın, kaçma", diyerek
beynimde yarattığım tüm senaryoları
ve önemsemediğim sonları için
belki bu gece sadece biraz daha mutsuz olmuş olabilirim.
çünkü sevmek sadece kelimelerimden ibaretmiş artık,
hiçbir sözün,
yerinde ellerimi bıraktığım
kalbime değmediğini gördüğümde anladım.
yenilgiyi kabul etmek değil de,
savaşmayı reddetmek.
durup dinlenmek için,
henüz çıktığın yeni bir enkazın altında
ölmüşken biraz yaşamak
uğruna dinlemek hayatı,
dinlenmek kendi dizlerinin dibinde.
beni bırakın,
ben tüm basamaklarda kendimi yalnızlaştırarak,
bir bir o enkazın altında
kendi halime kalmakla yükümlüyüm.
çünkü uğraştım,
ağlamak için hayatı,
gözlerime de savaş açtım,
akıtamadıkça.
nerede ve nasıl biriktiğini bilmeden,
doldukça volkanlar patladı içime,
sessiz lavların ardında
en çok ben yandım.
ben sustum,
ağlamayı da,
konuşmayı da en çok ben sustum.
ne varsa sakladım çoğu zaman,
ya da çarptım gerçekleri yüzüne
ne kadar acıysa
ve acıttıysa bil ki en çok ben acıdım.
anlatmak istedim sonra,
ya benim anlatacak kadar çok kelimem yoktu
ya da duyulmadım.
duyuramadım kendimi.
ama saat erken dediysem mesela,
-gitme demekti bu -
saat çok erken dedim çoğu defa,
üzerini açıp kelimelerin bağırmadımsa,
en çok ben katili oldum o zamanların,
bir ucundan diğer uca saatlerin içine asılı kaldım.
kısaca zamanla ben öldüm.
buna da alıştım,
en çok kendim hakkında yanılırken
ve bilerek yaparken tüm hataları,
saplanırken ellerim göğsüme,
parçalayıp kalbimi çıkarmasaydım,
koşup sarılırdım,
"alışma artık kal biraz" dediğini duyardım.
sevmeye de gitmek kadar cesaretim olsaydı keşke.
kırdığım döktüğüm savurduğum kelimelerimle
bir gün kendim cezalandırılsaydım
"dur artık kadın, kaçma", diyerek
beynimde yarattığım tüm senaryoları
ve önemsemediğim sonları için
belki bu gece sadece biraz daha mutsuz olmuş olabilirim.
çünkü sevmek sadece kelimelerimden ibaretmiş artık,
hiçbir sözün,
yerinde ellerimi bıraktığım
kalbime değmediğini gördüğümde anladım.
Her şey daha güzel nasıl olabilirdi?
Kollarımdayken,
O anın tadını yaşamak yerine başka şeyleri düşünüp
Güzelliği zehre dönüştürmeseydin…
Her şeyi o kadar çok düşünmeseydin…
Seni ağlatacak şeyleri
Hayatının merkezine koymasaydın mesela.
Mesela,
O kadar çok alkol alıp kendini kontrolünden çıkarmasaydın…
Veya,
Seni zehirlediğini bile bile geçmişe gömülmeseydin mesela.
Uzatsaydın ayaklarını,
Kitap okusaydın onun yerine,
Kahve yapsaydın kendine…
Seni mutlu eden sözlerimi,
Seni kıran sözlerimden daha az düşünmeseydin mesela…
Seni mutlu eden gözlerimi,
Seni inciten davranışlarımdan daha çok düşünseydin onun yerine…
Aynı gökyüzünün altında olmakla bile mutlu olabilseydin
Ve aynı masada çayını, ekmeğini benimle paylaşmaktan…
Ben sana hikayeler, şiirler okurken
Sen gündelik hayatın tasalarına kafa yormasaydın mesela.
Maddi durumuna, iş meselelerine…
Mesela,
Gökyüzü yıldızlarla dolu ışıl ışılken;
Sen sokak lambalarına sırf daha yakındalar diye
Daha kolaylar diye aşık olmasaydın…
Mesela.
Kollarımdayken,
O anın tadını yaşamak yerine başka şeyleri düşünüp
Güzelliği zehre dönüştürmeseydin…
Her şeyi o kadar çok düşünmeseydin…
Seni ağlatacak şeyleri
Hayatının merkezine koymasaydın mesela.
Mesela,
O kadar çok alkol alıp kendini kontrolünden çıkarmasaydın…
Veya,
Seni zehirlediğini bile bile geçmişe gömülmeseydin mesela.
Uzatsaydın ayaklarını,
Kitap okusaydın onun yerine,
Kahve yapsaydın kendine…
Seni mutlu eden sözlerimi,
Seni kıran sözlerimden daha az düşünmeseydin mesela…
Seni mutlu eden gözlerimi,
Seni inciten davranışlarımdan daha çok düşünseydin onun yerine…
Aynı gökyüzünün altında olmakla bile mutlu olabilseydin
Ve aynı masada çayını, ekmeğini benimle paylaşmaktan…
Ben sana hikayeler, şiirler okurken
Sen gündelik hayatın tasalarına kafa yormasaydın mesela.
Maddi durumuna, iş meselelerine…
Mesela,
Gökyüzü yıldızlarla dolu ışıl ışılken;
Sen sokak lambalarına sırf daha yakındalar diye
Daha kolaylar diye aşık olmasaydın…
Mesela.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)