Sanki yaşamak piyano çalmak gibi bir şey ve ben bunu hiçbir zaman öğrenmediğim için koca piyanonun önünde döktüğüm terde boğuluyorum.
Bir kaplumbağa gibi hissediyorum kendimi; nasıl olduysa ters dönmüşüm ve tekrar ayaklarımın üzerine basamıyorum.
Öyle anlar oluyor ki, kendimden kuşkulanıyorum: Âdeta birdenbire bütün tecrübemi kaybettim. Nasıl yaşanacağını bilemez oldum.
Nasıl oldu bu iş? Nerede geri dönülmez bir şeyler oldu da bugünlere geldim?
Bu hayat…
Nasıl oldu bu iş? Nerede geri dönülmez bir şeyler oldu da bugünlere geldim?
Bu hayat…
Bu saçmalıklar senaryosu... Ve yalanlar… Hatta aptallıklar...
Her şeyin anlamsız geldiği, boşa kürek çekildiği duygusuyla dolu, mutsuz bir sahne bu. Ve yerini bir sonraki sahneye bırakmamak için korkunç bir direnç gösteriyor.
Bakıyorum çevreme. Sadece ben değilim bu karanlığın içine yuvarlanan. Yüz binlerce, hatta milyonlarca insan debeleniyor benimle beraber.
İnsanların suratı asık. Gerginler. Her an patlamaya hazırlar.
Patlıyorlar da olur olmaz şeylere. Çok fazla kötülük ve nefret biriktiriyorlar. Ve olur olmaz yerde hiç tanımadıkları kişilere ya da en yakınlarına kusuyorlar şiddet ve kinlerini.
Kızgın, yorgun ve umutsuz insanlar ülkesi oldu burası.
Mutsuzuz, kızgınız, yorgunuz, umutsuzuz.
Hakan Aksay, Kızgın, yorgun ve umutsuz insanlar ülkesi (T24) 19 Ekim 2014
0 yorum :
Yorum Gönder