10 Eylül 2012 Pazartesi

Çocuklarımız ve Namaz


Çocuklarımız ve Namaz

Allah’ın dinine bağlı, O’na kulluk etmekten haz alan bir nesil bırakmak istiyorsak, öncelikle namazla aralarının barışık olmasını sağlamak durumundayız. Çocuklarımız namaz ehli olmazsa, diğer İslâmî değerlere bağlılığı da yeterince güçlü olmayacak. Çünkü kişi namaza ne kadar uzaksa İslâm’a o kadar uzak demek.
Bir müminin İslâm’la bağını sürekli ve güçlü tutan tek ibadet namazdır. Çünkü namaz her gün kılınır. Gündelik hayatın içine serpiştirilmiş olduğundan, kulun Rabbini sürekli hatırlamasını sağlar. Bu nedenle namaz çok önemli bir güçtür. Terk edildiği zaman, peşinden diğer kulluk görevleri de gelir ve insanın Allah’a olan bağlılığı zayıflar, haram-helal noktasındaki titizliği günden güne kaybolur.
Bu durum kendimiz için olduğu kadar aile efradımız için de geçerlidir. Geriye Allah’ın dinine bağlı, O’na kulluk etmekten haz alan bir nesil bırakmak istiyorsak, öncelikle namazla aralarının barışık olmasını sağlamak durumundayız. Namaz olmazsa diğer değerler de güçlü olmayacaktır.
İhtimal ki bu satırları okuyanlara çok önemli bir dertlerini hatırlatmış olduk. Çünkü pek çoğumuz çocuklarını namaza ısındıramadıklarından, ibadetlerinde gevşeklik gösterdiklerinden şikayetçi. Esasında bu problem hepimizin ortak sorunu. Fakat sızlanmak, şikayet etmek problemimize çözüm getirmediğine göre neler yapabileceğimize bakmak durumundayız.
Onların gözü önünde
Küçük yaşta çocukların özellikle anne babalarından duydukları, gördükleri şeyler belleklerine kazınmaktadır. Neyin ne olduğunu onların sözleri ve yaptıklarıyla tanımaktadırlar. Ebeveyn bir şeyi devamlı yapıyorsa, o şeyin gerekli, önemli ve iyi olduğunu düşünürler. Böyle olmasa büyükler onu neden sürekli yapıyordur? Çoğu alışkanlığın küçük yaşlarda anne babadan görerek kazanıldığı tespit edilmiş bir gerçekliktir. Buna “model alarak öğrenme” denilmektedir. Bu hakikati göz önüne alarak mümkün olduğunca abdesti yavrularımızın gözleri önünde almalıyız, namazları da bizleri görebilecekleri yerlerde eda etmeliyiz. Bu noktada özellikle annelere büyük sorumluluk düşmektedir. En azından akşamları ve hafta sonları baba da benzer şekilde davranmak durumundadır.
Bunun yanında küçük çocuklarımıza bizimle birlikte abdest aldırmak, namazlarda yanımızda durdurarak taklit etmelerini sağlamak onlar için hem eğlencelidir hem de namazı sevmelerini sağlayacaktır. Unutmamak gerekir ki, ibadet sevgisini çocuklarımıza aşılayacak olan biziz, başkası değil! Rabbimiz de bizden bu rehberliği istemektedir:
“Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi takva sahiplerine önder eyle.” (Furkan, 74)
Evde
Bu başlığı gören pek çok okuyucumuz, kıraatinin iyi olmadığını düşünecek ve ben nasıl imamlık yaparım, diyecektir. Oysa kendi başımıza namazımızı kılıyoruz değil mi? Bu durumda yapacak olduğumuz tek şey, imamın yaptığı gibi, sesli okumamız gereken yerlerde sesimizi bir miktar yükseltmektir. Dolayısıyla tek başımıza kılmamız ile imamlık yapmamız arasında değişen fazla bir şey olmayacaktır. Sanki kendi başımıza kılıyor gibi farzımızı eda edeceğiz ancak bu sefer başta imam olmaya niyetle bazı yerlerinde sesimizi yükselteceğiz. Zaten cemaate gidip geldiğimiz için imamlığın nasıl yapılacağını öğrenmiş durumdayız. Ufak tefek eksikler varsa da bir iki günlük gayret yetecektir. Dolayısıyla bir zorluğu olmayacaktır.
Belki bunu her zaman yapamayabiliriz. Ancak fırsatları değerlendirmeliyiz. Çünkü aile efradıyla birlikte cemaat olmanın lezzeti çok farklıdır. İnsan bundan farklı bir tad alır. Ailece Rabbimize yönelmekten dolayı evimizi bir başka hava kuşatır. Eğer namaz kıldırabilecek yaşta bir oğlumuz varsa, arada bir namazları ona kıldırmak da ne güzeldir!
Ailemiz mahremimiz olduğu için müezzinliği hatta namaz sonrasında duayı içimizden birine bile yaptırabiliriz. Böylece herkesin katıldığı bir ibadet yapmış oluruz. Bunun tadını bir kez tadanlar her zaman aynısını yapmak isteyeceklerdir. Unutmayalım, Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz, ateşler içinde geçirdiği son dönemi hariç, farz namazları asla tek başına kılmamıştır. Bunda elbette bizim için büyük hikmetler vardır. Bu nedenle camiye gidemediğimiz vakitlerde evimizi cemaatle şenlendirmeye bakalım.
Gençleri namaza yönlendirirken
Özellikle gençlik dönemlerinde çocukların namazlarında aksaklıklar olabilmektedir. Okullarında onları yönlendirecek iyi arkadaşlar edinememeleri, çeşitli gençlik uğraşları nedeniyle beş vakit namazı eda edemedikleri görülebilmektedir. Ancak bu durum bizi ümitsizliğe sevk etmemelidir. Namazın ne kadar önemli olduğunu ısrarla ve uygun dille anlatarak ve elbette kendimiz de örnek olarak ibadet sevgisini sürekli kılmak için çaba göstermeliyiz. Bunu yaparken kaçırdıkları namazlar nedeniyle onları suçlarsak, hakaret edersek, asla istediğimiz sonucu elde edemeyiz. Efendimiz s.a.v.’in şu uyarısı burada kulağımıza küpe olmalıdır. “Zorlaştırmayınız, kolaylaştırınız. Sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz.” Bu ilkeden hareketle tatlı dille namaza teşvik etmek, bu ibadetin müslümanın tüm hayatını kontrol eden bir yönü olduğunu, bırakıldığında kulluğun büyük zarara uğradığını anlatmak durumundayız.
Bunun yanında, ergenliğe ulaşmış olan çocuklarımızın evin dışında namazlarını kılıp kılmadıklarını kontrol etmemiz çok zor olabilir. Ancak evde olduklarında, her giren vakitle birlikte teşvik edici dille namazı hatırlatmak zorundayız. Özellikle sabah namazlarında uyandırmaya kıyamayıp yataklarında bırakmak merhamet değil, onlara haksızlıktır. Belki uyanmakta zorlanacaklar, pek çok kez yanlarına gitmek zorunda bırakacaklar. Yine de kibar ısrarcılığımızı devam ettirmeliyiz, namazlarını geçirmelerine müsaade etmemeliyiz. Teşvik edici ifadelerle namazı eda etmelerini sağlamalıyız. Baskıcı bir yaklaşım doğru olmaz. Çünkü zoraki kıldırılan namazlar, ibadete karşı sevgi yerine nefrete neden olabilmektedir. Etrafımızda bunun örneklerini hep beraber görüyoruz.
Rabbimizin ailemize namazı sevdirmemiz ve alıştırmamız hususundaki emri kesindir: “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et.” (Tâhâ, 132). Hz. Peygamber s.a.v. Efendimizin hayatı da bunun örnekleriyle doludur. Nitekim yanında bulunan küçük hizmetkârı Enes’e söylemiş olduğu şu nazik sözler ne kadar şefkatli olmamız gerektiğinin bir göstergesidir: “Yavrucuğum! Namazda yüzünü sağa sola çevirip bakma.” (Tirmizî). Namaza katıldığında yanlışlıkla imamın soluna duran küçük Abdullah bin Abbas’ı tutup sağ tarafına geçirmesi, ardından da başını okşaması bir başka örnektir. (Ebu Davud)
Okunan bir ev
Namazı en güzel pekiştiren hususlardan birisi de, bu ibadetle ilgili ayet, hadis, kıssa ve İslâm büyüklerinin hoş tavsiyelerini okumaktır. Bu konuda pek çok güvenilir kitap bulunmaktadır. Bu nedenle, namazı ailece eda ettikten sonra çay eşliğinde bir şeyler okumak ve hep birlikte okunanları değerlendirmek çok güzel olur. Derin izler bırakır. Çocuklar ailelerinin kendilerine değer verdiğini, fikirlerinin dinlendiğini görerek mutlu olurlar.
Böyle okumalara bir örnek olarak pek çoğumuzun evinde bulunan bir ilmihalin veya İhyau Ulumi’d-Din’in namazın faziletlerine dair bölümünü tavsiye edebiliriz. Aynı şekilde Hayatü’s-Sahabe’den (diğer adıyla Hadislerle Müslümanlık) konuya dair bölümler okumak son derece faydalıdır. Bunun yanında, namazla ilgili ayet ve hadisleri öğrenmek, kıssaları, İslâm büyüklerinin söz ve sohbetlerini okumak ibadete olan şevki artırır. Bunu yaparsak aile olma şuurumuz güçlenir, zenginleşir, yeni boyutlar kazanır. Birbirimize olan sevgi ve saygımız artar.
Cami ziyaretleri
Çocuklara namaz sevgisini aşılamanın yollarından birisi de onlarla birlikte cemaate gitmek, camileri ziyaret etmektir. Özellikle büyük şehirlerde oturanlar bu açıdan çok şanslıdırlar. Ailece farklı camilerde namaza gitme imkanına sahiptirler.
Bunun yanında bazı camilerde, halka açık hadis dersleri gibi dersler vardır. Bunlara da katılarak namaz sevgisi, cami aşkı kökleştirilebilir. Bu ziyaretler esnasında çocukların camide yaptıkları ufak tefek yaramazlıklara göz yummak, hatta meraklarını gidermek için caminin muhtelif yerlerini keşfetmesine katkı sağlamak gerekir. Merhum şairimiz Mehmet Akif’in küçüklükteki cami hatırası işte böyle bir şeydir:
Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir:
“Bu gece,
Sizinle camie gitsek çocuklar erkence.
Giderseniz gelin amma namazda uslu durun;
Merâmınız yaramazlıksa işte ev, oturun!”
Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi.
Namaza durdu mu, haliyle koyverir peşimi,
Dalar giderdi, ben artık kalınca âzâde,
Ne âşıkane koşardım hasırlar üstünde.”
Zaman bulunabiliyorsa cami çıkışlarında bir yerlerde oturup dinlenilmesi, cemaatle hasbihal edilmesi de çocuklarda güzel etkiler bırakacaktır. Unutmayalım, Allah Rasulü s.a.v. zamanında insanlar çocuklarını daima mescide getirirlerdi. Küçükler namaz sevgisini bizzat caminin içinde tadarlardı.
Çocukların namazı sevmeleri hususunda camiye neden bu kadar önem veriyoruz denecek olursa… Camide cemaatin imamın ardında kıyama durması, secdeye gitmesi, bizim üzerimizde olduğu kadar çocuklar üzerinde etki bırakır. Hele büyük camilerde manzara insanı bir başka aleme taşır. Bu nedenle, cemaatin kalabalık olduğu vakitlerde, cemaati yukarıdan gören üst katlarda namaz kılmak çocuklar üzerinde müthiş tesir bırakır. Yukarıdan o büyük kalabalığı, hep birden kıyama duruşlarını, secdeye varışlarını seyretmek onlarda tarifsiz bir coşku verir. Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiirindeki şu dizeler bu atmosferi çok güzel anlatmaktadır:
Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını
Büyük Allah’ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı tekbir oluyor tek bir ses
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!
Çaba bizden netice Allah’tan
Unutmamak gerekiyor, bu din yaşanarak öğretilen bir dindir. Allah Rasulü s.a.v. insanlardan ne yapmalarını istediyse önce kendi hayatında tatbik etti. Böylece onu görenler kendilerinden istenilenlerin yapabilecekleri şeyler olduğunu anladılar. Önlerindeki örneğe bakarak nasıl yapacaklarını öğrendiler. Çocuklarımız için bize düşen görev de budur.
Bu demek oluyor ki, omuzlarımızda ciddi bir sorumluluk var. Fakat bu üstesinden gelemeyeceğimiz kadar zor değil. Eğer çocuklarımızı, onların hayırlı geleceklerini hedefliyorsak üzerimize düşeni yapmak zorundayız. Kötü ortama ve çocuklarımızın ahlâkını bozan internet ve benzeri şeylere kızmakla yetinemeyiz. Yavrularımız elimizden uçup gitmeden onları dinlerine ve bizlere bağlı birer insan olarak yetiştirmek durumundayız.
Eğer biraz çaba sarf edersek, evimizin neşesinin artacağını, çocuklarımızla aramızdaki bağın kuvvetleneceğini ve birbirimize olan sevgimizin pekişeceğini göreceğiz. Son sözümüz Hz. İbrahim a.s.’ın duası olsun:
“Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Neslimden de böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” (İbrahim, 40)

Taha Yıldız

0 yorum :

Yorum Gönder

 
; Sayfa Başına Dön